25 Kasım 2010 Perşembe

Devasa Sivilce Bi Gün Bi Patladı!


Lisedeyken ne çok sivilcem vardı, lanet şeyler! alnımda ama en çok da yanakla boynumun o arasındaki, kemiğin üzerinde.. kulağa doğru. çene kemiği heh işte. böyle iltihaplı iltihaplı. kocaman kocaman. iğrençlerdi. cildim de acayip yağlıydı.

Üniversiteye hazırlandığım sene sol gözüme yakın bi yerde bi sivilce yeşeriverdi. sonra gitgide büyümeye sulanmaya başladı. günden güne büyüyo, nerdeyse gözüme sıçrayacaktı, o kadar imparatorluğunu kurdu. yanağımda kocaman bi yara vardı yani, sulu böyle. akıntılı. sanki vücudumdaki tüm pisliği ordan akıtıyolar gibi hisssediyodum. bi de güzel kaşınıyo meret. kaşımayayım dağılıyo diyorum ama nasıl tatlı tatlı beni kaşı diye tahrik ediyo beni tahmin edemezsin. yanılıyosun uyuz olmamıştım.

annem karaları bağladı."tühh kızın bütün suratını kapladı, ya izi kalırsa, daha gencecik kız. güzelim suratı ne hale geldi" falan diye.. ben de o ara "yüzde yüz düşünce gücü" falan tarzı kitaplara bi sarmışım, bi sarmışım nerdeyse kaşığı falan göğüslerimin arasında bükeceğim. rüyamda geçmiş yaşamımda fransız bi air oduğumu görüyorum. kafayı ha yedim, ha yicem o derece uçmuşum yani. artık içimdeki enerji patlaması mıydı o sivilce denen yanardağ, yoksa basit bi ergenlik belirtisi mi bilmiyorum. (aklıma gelmişken hala yirmilik dişim çıkmadı benim. uykum kaçacak yine nerden hatırladım!)

ben de anneme inatla "geçeerrrr" diyorum. "iz kalmaz, bişiyy olmazzz." cidden inanıyorum ama geçeceğine. o dönem kendimi derslere adamışım zaten, okulda dereceye girmişim. üniversitede de istediğim bölümü tutturmak için ant içmişim -ki başardım. zaten okulun son senesi platoniğim Karabiber de sırf okul puanı fazla gelsin diye başka bi liseye geçiş yapmış. kalmışım dımdızlak ortada. tüm hayallerim kursağım da kalmış. çocukla 2 sene boyunca tek kelime edememişim. buna mı, yüzümdeki pötürtüye mi yanayım? zaten bizden çok uzak bi ilçeden servisle okula gidip geliyodu. artık görmem bile imkansızlaştı çocuğu. kızlar benden çok üzüldü Karabiber'in başka okula gitmesine. bense hiç ağlamadım. yüzde yüz düşünce gücüyle ilerde çocukla evleneceğimi mi düşünmüştüm ne, kendimdeki metanete ben bile şaşmıştım.

o kocaman sivilce ile tek düşündüğüm "iyi ki karabiber görmedi beni bu halde. iyi ki okul değiştirmiş. şansım vardıysa bile bu halde yok." o zaman deli gibi de kilo almışım. bir daha da o kiloyu hiç görmedi bedenim. çirkin ördek yavrusu deyimi tam da benim için söylenmiş yani. literatüre benimle geçti hem haberin var mı? :P

sabahları otobüse biniyorum. herkesin dikkatini çekiyo yüzümdeki o kocaman şey. kendimi nasıl kötü, çirkin, işe yaramaz, pis hissediyorum anlatamam. ama geçeceğine tüm kalbimle inanıyorum. yüzümü yıkıyorum o şey yanıyo. su değdirdiğim her defasında daha çok sulanmaya başlıyo. azıyo resmen kaşıntısı falan. ilaçlar kullanıyorum, kurutucu sabunlar falan deniyorum. yok abi işe yaramıyor. yüzümü artık şlap şlap diye bol suyla değil, elimle nazikçe, yaraya su değdirmeden siliyorum. duş almaya korkuyorum zaten. ben ki evde su kuşu diye anılırım. yaranın üzerine bebe pudraları sürüyorum, bu da kabuk bağlayan kısımlarda bembeyaz kala kalıyor. badana yapmışım sanki suratıma. delircem artık!

günler derslerin dışında berbat geçiyor. derste de hocalardan biri yüzümdeki o şeyi soracak diye ödüm kopuyo. çarşıda köşeyi dönünce Karabiber'le rastlaşıcaz diye montu, bereyi yüzüme gözüme siper ediyorum. tam bi işkence!

valla birkaç haftamı aldı o sivilceden bozma, benden olma yaranın geçmesi. baktım kabuk atıyo yavaş yavaş. altından kaymak gibi, hafif pembe bi cilt beliriyo ufaktan. nasıl şükrediyorum Allah'a. "biliyodum geçeceğini" diyorum, biliyorum. annem ve arkadaşlarım yüzümde bi izin kalmamasına şaşırıyolar haliyle. cildimin yağlı oluşunun avantajını anlatıyolar her defasında. yağlı cildin can verdiği o koca koca sivilceleri kimse ağzına almıyor ama.

yüzümdeki o sivilce mevzuu taa üniversitenin ikinci senesinde şak diye son buldu. o şehirde sular çok kireçliydi falan, dedim bununla mı alakalı acaba? ergenliği mi atlattım, artık bana abla mı diyecekler yoksa korkusuyla mı alakalı çözemedim. ama şunu hep merak ettim. milletin burnunda, yanağında, en çok da alnında çıkan o devasa pörtüler nasıl olup da benim o nerdeyse boynum denen yerde çıkmayı başarmıştı? bunun psikoloji ile bi alakası kesin olmalıydı. yani mesela, bel ağrısı, bel fıtığı nüksetmişse kişide bunun bi anlamı da taşıyamacağı sorumluluk demekti ya, o çenemde çıkan sivilceler aldığım kilolara tepki pankartı neden olmasındı? yemek yemek istemiyorum, yedikçe kendimden nefret ediyorumun dışavurumu. hıı??


Not: Sivilcenizle oynamayın iz bırakır, oynayan sevgiliden uzak durun bokunu çıkartır.







Nazar etme n'olur, yaz senin de olur.

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

bende hala bu sivilceler var,ergenlik bi türlü bitmiyor..

Heidi dedi ki...

muayyen günlerde birkaç tane bende de pörtlüyo Buketçim merak etme. :)