31 Temmuz 2008 Perşembe

söz

İyi ki de, adımın önünde bir ünvanım, rütbem, makamım mevkim, kürsüm, etiketim, sıfatım yok -adımın üç-beş harfi bile bana ağır gelirken- AHMET ÇUHACI

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Yalan dünya, her şey yaldız!

Küçücükken yakalanırız tuzağa!
Mecburiyetlerimizi seçim; arkadan itilerek düştüğümüz yollarda yürümeyi özgürlük sanmaya küçücükken başlarız.

Çalışıp elde ettiklerimizin tatmin edeceğini; sonra kendi yolumuza gideceğimizi söylerler; yalandır, ihtiyaçlar amip gibi çoğalır; hep elde edemediklerimiz daha fazladır, tatminsizlik kaderdir.

Sevdiklerimiz bizden hep bir şeyler bekler, bu konuda da bayağı açık sözlüdürler. Ama biz sevdiklerimizden ne beklediğimizi tam olarak dile getiremeyiz.

Kafalıyızdır da kafamız hep karışıktır.

Kısa, hatta bazen çok kısa veya bazen çok uzun yaşarız ama hep tükenerek ve ne için tükendiğimizi tam olarak bilemeden harcarız zamanı!

Öyle bir dünyadır ki bu...

Cila boyadan kalındır.

Gizli melankoli açık neşeden daha güçlüdür.

Arzu, dizginlenemez bir yaramaz çocuk gibidir.

Sevgi, sevilenleri mutlu, sevenleri mutsuz eden türdendir.

“Yaşam sevinci”nin kapısında akbabalar bekler.

Uyku, ya sarhoşluğun ya da uyku haplarının tekelindedir.

Çalışmak, şık köleliktir.

Ve bütün bunların en yaldızlı, en gösterişli biçimde elde edilmesine ise “başarı” denir.

Tuzak dediğim budur.

Günümüz insanının hali!
***


Ruslana’yı bilir misiniz?

Nereden bileceksiniz!

Belki gazete haberlerinde dikkatinizi çekmiştir. Belki Hürriyet’in Pazar ekinde Tolga Tanış’ın onun ölümü üzerine yazdıklarını okumuşsunuzdur.

O çocuk yüzlü, mevzun vücutlu Rus kızlarındandı Ruslana Korşunova.

Ünlü bir fotomodeldi.

15 yaşında ünü yakalamış, kısa sürede kapağı New York’a atmıştı.

Upuzun saçları vardı.

En ünlü dergilerin kapaklarını süsleyen yüzünde ilk dikkati çeken hüzünlü gözleriydi.

Geçen hafta, doğum gününün gecesinde Water Street’teki evinin balkonundan kendini aşağı fırlattı.

Bunu yapmasaydı, 21 yaşında olacaktı.
***


Neden Ruslana’dan söz ettim?

Çünkü o “aferin, bak başardı” denilen yaşam biçimlerini yakalamış insanların güler yüzünün arkasındaki gözyaşının temsilcisiydi.

Malum...

Mutluluk, başarı ve refah denilen zokayı yutmuş olanlar arka planda ne dramlar yaşadıklarını yine medyada anlatıp pazarlamıyorlarsa, hiç umursamıyoruz.

Ruslana bu anaforun içinde kaybolup gitti...

1.73 boyundaki güzel bedeninin kaldırımda paramparça halini Fox kanalı arsızca ve hiç sansürlemeden yayınladığı ana kadar kimse genç modelin gerçekten bir “hayat”ı olabileceğini düşünmemişti sanki! Moda sektöründeki arkadaşları bile!

Şimdi gazeteler art arda bilgileri döküyorlar ortaya.

15 yaşından beri beş kez intihara teşebbüs etmiş...

Bir yıldır modelliği bırakmak istiyormuş...

Bütün parasını hâlâ Kazakistan’da yaşayan annesine ve erkek kardeşine gönderiyor, kendisi New York’ta arkadaşlarından borç alarak yaşıyormuş..

Ha! Bir de... Zamanında bir fotoğraf için ne büyük paralar kazandığını yazan ve okurunun alçak duygularını gıdıklayan dergiler şimdi Ruslana’nın küçücük ve sevimsiz bir stüdyo dairede yaşadığının altını özellikle çiziyorlar.

“Yalan dünya” diye buna denir, değil mi?

Bembeyaz karın altındaki pis çamur...

Kazançlı magazin hikâyelerinin ardındaki irinli gerçeklik...

Artık Ruslana yok! Ama sırada bekleyen Ruslana’lar o kadar çok ki!
***


Yine de bu yazdıklarımı belli bir kişi hakkında trajik bir haber yorum olarak okumazsınız, umarım!

Çünkü bu yaldızlar, bu yalanlar...

Bu çıkmaz yola son sürat dalmalar...

Bu kimselere söyleyemediğimiz sıkıntıların üzerini örten gülücüklerle dolu podyumlar...

Bunlar günümüz şehirli insanının tümünün hikâyesi!

Haşmet Babaoğlu

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Pedro Almodovar

Dünyaca ünlü İspanyol yönetmen. (kırmızı rengi kullanmadığı sahne neredeyse yok gibi. eşcinselleri, hayat kadınlarını konu edinmeyi çok seviyor. film müzikleri ENFES! Pink Martini, Chevale Vargas, Alberto Iglesias gibi isimlerle çalışıyor ki, otur ağla. :)

Filmleri:
pepi, luci ve bom
tutku labirenti
karanlık arzular
bunu hakedecek ne yaptım
arzunun kanunu
matador
sinir krizinin eşiğindeki kadınlar
bağla beni
yüksek topuklar
kika
sırrımın çiçeği
çıplak ten
annem hakkında herşey
konuş onunla
kötü terbiye
dönüş

BARAKA

Yönetmen: Ron Frickle
Müzik: Micheal Stearns
ABD yapımı, 1992
96 dk.

24 ayrı ülkede çekilmiş, 5 yılda tamamlanmış.70 mm kamera kullanılmış. Amerikalı çağdaş filozof JosephCampbell'in "The Power of Myth" adlı eserinden yola çıkılarak çekilmiş. Montreal'da yarışma dışı en iyi uzun film ödülünü almış.

BARAKA; Arapça "nefes verme" demek. yine Arapçada "bereket"in okunuşu.. ya da, tahta, çinko, sac gibi hafif şeylerden yapılmış, temelsiz, eğreti yapı demek. Mısır menşeili su markası. Sufi kökenli bir sözcük, soluk, kutsama anlamlarını da taşıyor. "Hayatın özü"
Kudüs'te Ağlama Duvarı, Japonya'da kar maymunları, İstanbul'da Galata Mevlevihanesi'nden ve dünyanın dört bir yanından görüntüler var.

alıntılar

"ne tuhaf, bütün duygular ve anların, kaderin bir noktasında birbirine dönüşmesiyle ilerliyor hayat. hayat da tıpkı bir film gibi birbirinekatlanan sahnelerle ilerliyor."

"hani bazı evler vardır, bütün pencereler ardına kadar açık da olsa, içeride asılı kalmış havasızlık bir türlü gitmez."

"içi boşalmış bir sabahlık, birdenbire ölümü herşeyden çok daha iyianlatabiliyor. eşya da insandan böyle alıyor intikamını."

"gece uykusuzdur/çünkü herkes onu uyur."

"çocukluğun en büyük zenginliği ne engin sorumsuzluğu,ne ana kucağının sonsuz güveni, ne de çocukluk denildiğinde ilk akla gelen benzeri şeyler galiba; bence, onun en büyük zenginliği, geleceğe inanç duyabilme duygusu. ancak bunu yitiren çocuk, başka biri olmayı başarır. başka biri olmak, büyümektir."

"bir nedeni yok gülmezliğimin/belki akşama bir şey kalmaz/sabahki halimden/içimde aynı kavun acısı/vapur dağılırken."

"cehenmmen diğer insanlardır." sartre

"yastığımdan kuşkulanırım... o da yalan." fikret kızılok

"GÖMMEDEN ÖNCE BİRAZ GEZDİRİN BENİ."

"Aşkım değilsen haber ver benzerimi!"

"seni bilmek ne uzun kelime, ne acaip ilgi."

"İnsan süsüdür günah."

"Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem/yalnızlığın başkenti orası." Cemal Süreya

"VE BEN BÜYÜDÜM BİR GECE." Emre Sururi

"Saklamanın en iyi yolu fazla görünmektir."

"Dönülmez sözler verdim, döndüğümde çaresine bakarım."

"Irsidir aşk babadan oğula geçtiği gibi geçer bir aşktan diğerine." Murathan Mungan

"Eskitiyorum, eskitiyorum değişmiyor ne kadar güzel olduğun."

"al yüzüm sende kalsın, ver sesin bende."

"çöz beni/sana dokunabilecek kadar."

"yılın en beklenmedik günüydü yalnızlık..."

"bana savaşlardan hiç sözetmedin anne."

"ki belki
maddenin en küçük parçası atomdur diyen
hesaba katmamış aşkları."