18 Ocak 2012 Çarşamba

Şampuanım, Saç Kremim

Açıkçası ben de saçlarıma market tipi şampuanları deneyip, istediği sonucu bir türlü alamamış biri olarak, oturup internetten forum sitelerini okuyup araştırmaya karar vermiştim. Bu konuda "kadınlar klübü" ve "melekler mekanı" siteleri aramada ilk sırada çıkan isimler oluyo hep. Ve halkın deneyip gördüğü, memnun kalıp kalmadığı ürünlere de daha çok inanıyor ve satın almada fikrimi olumlu ya da olumsuz etkilediğini biliyorum. 


Saçlarıma güçlü bir maske, doğal bir şampuan lazımdı. Market tipi şampuanlar her ne hikmetse bir türlü istediği nemi saçıma kazandırmıyordu. Doğal ürün deyince en çok övülen markanın Habipoğlu ve ürünün de Dfn Garlı Zeytinyağlı Defneli Şampuan olduğunu gördüm. Tüm aktarlarda bulunabileceği yazılıydı. Üstelik sitesine girip araştırınca, maskesinin saç diplerine masaj yapılarak uygulanması gerektiği yazısını okuyunca çok şaşırdım. Çünkü genelde saç uç ve boylarına uygulayın diye bir ibare yazar maske, saç kremlerinin  üzerinde. Demek ki gerçekten doğal dedim. Yine arkasında "memnuniyet garantisi" yazılıydı. Aksi halde paramız iade edilecekti. 

Gittim aldım, kullandım. O kadar sevdim, memnun kaldım ki, Nahcivan'lara kadar taşıdım bu ürünlerden. Bana soran arkadaşlar için bi iyilik, güzellik yapayım dedim bugün. Saçlarım için benim kullandığım ürün Dfn Garlı şampuan, saç kremi  ve maskedir. Benim aldığım dönem 450 ml şampuanı 8,50 TL iken, şimdi fiyatları biraz daha artmış durumda ve şişesini 12-15 TL arasında satın alabiliyosunuz. Ha bir de unutmadan, Habipoğlu markası Antakya menşeili, aktarlar Mecitefendi'ninkini verelim diyebilir. O da İzmir'de üretiliyor. Defneli, zeytinyağlı şampuanları onlar da yapmış. Ben hiç kullanmadım. Almak da istemedim açıkçası. Kadının süsü saçıdır derler, bütün bu tantana o yüzden. ;) Öperim öperim.

Not: Bu reklamdan para almadım. :)

17 Ocak 2012 Salı

Bir Mango Macerası

Mango şahane, mağaza gezinmek bahane!
Ya onbeş gün olmuş belki de Alsancak tarafına uğramayalı. O Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerindeki Koton Outlet mağazası ve Alsancak'ın en güzel mağaza, butik ve sokaklarının  bulunduğu -ki Meksika Sokağı da onlardan bi tanesidir- Mango Diyarı tarafına uğramayalı. Mango Diyarı diyorum hepi topu iki tane Mango var arkalı önlü sanki. Biri outlet, diğeri sezon mağazası. Olsun biz İzmir'in kızları bu iki güzide mağazayı seviyor, kutsuyoruz. Çokça da alışveriş yapıp, kapanmaması için çabalıyoruz. :P Lanet olsun!

İzmir'de böyle soğuk olmuş olabilir mi bilmiyorum daha önceleri fakat ben dün dondum, donduuumm! Bu beni alışveriş hırsımdan vazgeçirdi mi, tabii ki hayır! Kıbrıs Şehitleri boyunca gezinirken sağımda D&P, solumda Bargello marka açık parfüm dükkanları iştahımı kabarttı önce. Öyle deli bi alışkanlığım var benim de, kokuları beğenir alırım orjinal çakma hiç farketmez. Bir süre sonra "yok bu beni ifade etmiyo, yok yaf bu çok ağır sanki, öff sıkıldım artık bundan" edalarıyla anneme hediye ederim. Kullanılmış şeyin hediyesi olmaz di mi, veririm diyelim biz ona. Elimde bitmek üzere olan Donna Karan Be delicious ve Nivea vücut spreyi kaldı sadece. Kendimi çıplak, otobüsü kaçırmasına ramak kalmış acınası insan gibi hissediyorum yine. Sanırım kendimi güvende hissetme isteğimden bütün bu saçma ruh halim. Bitmeden yedeğini almalıyım bi şeyin. 

Baktım yeni bir açık parfüm dükkanı açmışlar, promosyonlu 50 cl şişeleri 5 TL'ye veriyorlar. Bir sürü bir sürü koku denedim. Hepsi karışır diye düşünüyorsan yanılıyosun, çünkü koku hafızamın iyi olduğunu tüm parfümericiler söyler. Kokuları iyi tanırım. Bi 5-10 dakika oturması için, dönüşte uğramaya karar verdim. Bi gidem bakem Koton Outlet'de neler var, bişeyler bulurum belki. Uuu hava da buz gibi. Ne, neeee?! Koton Outlet'i kapatmışlar mı? Belki yine açarlar, tadilattır? Yok kapatmışlar temelli. Sezon mağazasını gezelim bari. Hep aynı hep aynı. Moda diye sözleşiyo tüm bu modacılar, aynı tip şeyleri azıcık değiştirip değiştirip önümüze sunuyolar. Azcık kalitesi farklı, azıcık biyesi, azıcık rengi ama tüm mağazalar kardeş mağaza sıfatında tek tip. Bi de son 2 senedir patlayan şu akrilik modasını anlamış değilim. Pamuğun yerini tutmuyo kesinlikle. Eminim çok daha az maliyetlidir fakat tüyleniyo mutlaka. Hiç kullanışlı değil. Sağlıklı olup olmadığını araştırmadım bile. Koton ağzına kadar akrilik, polyester ürünlerle bezenmiş durumdaydı. Beğendiğim elbiseyi, ulen bu adamı yakar, terlerir diye almaktan vazgeçtim. O kadar yani. Kışın imkanı yok giyemem onu, donarım. Bahara da ohoooo...

Yürü Heidi Mango'ya. Özlemişsindir sen sövdüğün, tıklım tıkış, upuzun kasa sıralı mağazasını. Ben de sana kıyamam, götüreyim madem seni. :) Uuu hava da çok soğuk! Olmaz, gitmezsek Mango küser. Ha önce parfüm alacaktım. Birkaç tane daha denedim, üff yine kararsızım. Tamam tamam Noa olsun. Pudralı, çiçekli. Tertemiz sabun kokusu gibi. Yol boyu bileğimi kokluyorum. Kokladıkça önüme temiz çamaşırları seriyolar, ağır çekimde güpgüzel iç çamaşırlarını yatağa fırlatıyolar, onlardan buram buram ama sadece benim ağır çekimde gördüğüm pudra tozcukları yükseliyo gibi sanki. Hani kalıcı değildi len bu koku, yalan söylüyolar. Ya hava da çok soğuk! 


Mango yine dolusun bakıyorum, formundan da hiç birşey kaybetmiyorsun. Ohh sıcakmış burası da. Hiiih burası daha ucuz çoğu yerden yine. Eneee beğendiğim parka yağmurluğu 29.90 TL'ye indirmişleeeerr! Bakiimm hangi bedenleri kalmış? M, M, M, S, L. Len tek mi kalmış small? Zaten tarzı salaş, mediumun içinde arayan bulamaz beni. Dur bakim daha neler varmış. He şu, aldığım cekete benziyo. Uff pantolon almak istemiyorum, kilo verirsem öyle. Alıcam kalacak sonra. Zaten hep böyle olmuyo mu? Ya sus iç sesim, vicdan yapamayacak kadar meşgulum görmüyo musun? Iııhh ayakkabı, çizmeleri deri değil istemem. Çantalar da bu sezon çok zevksiz. Zaten şuna benzeyen bişeyim de var gardropta. En iyisi taa kaç aydır aklımda kalan parkayı deneyeyim, nasıl duracak bakalım. Giyinme odalarında çok sıra var bekleyemem valla. Koca aynanın önünde soyunup giyinenlerden feyz alıyorum. Cama yaslanmış küçük kız çocuğu beni izliyo dikkatle. Göz göze gelince utanıp gözlerini kaçırıyo, ben de bana bakmasın diye ters ters bakıyorum ama anlamıyo. Yaff buraya eşyalarımızı koyacak bi raf, bi bişey koysalar ne vardı? Yookk! Askıların üzerine koyayım bari kabanımı. Parfüm şişesi poşeti de kayıyo, küçük kıza mı versem? Askı mı len kız.  Kendi işini kendin gör Heidi. Hııımm fena olmadı bu S beden. Önünü ilikleyince nasıl? Ayy uzun çizmelerle ne güzel olur buu. Almalıyım almalıyııım! Ya çok da mont, kabanın var Heidi. Ya ama bunun gibisi yok. Bu en güzeliiii. Ben senin en güzelini biliyorum, iştahın geçene kadar. Ya kafam karıştı yeteeerr! Ayy poşet düştü. Sakin ol, sağlam oluyo onların şişeleri, bişey olmaz. Ya pompası fırladı kıyafetlerin altına, nasıl bişey olmaz! Küçük kız da bakıyo zaten gözünü ayırmadan. Keşke ona verseydim. Ya parka da elimde kaldı üff! Islandı mı zemin ne sanki? Ayy camı paramparça olmuuuşş! Ne dandik bi şişeymiş bu yaf! Bi çarpmada çatır çutur. Ya o değil de güzel parfümdü be! Boşver ucuzdu zaten, kalıcı değildir o. Belki kanserojendi, Allah korudu seni Heidi. Malum, ucuz etin yahnisi... Yok yok iyi oldu kırılması. Ayy battı buralar! Ne de çokmuş meğer. Poşeti al, dışarı koş! Burda çöp falan yok şunu atacak. Ay parka da elimde kaldı! Küçük kız da bakıp duruyo ifadesiz zaten. Kendimi misafirlikte komşunun evini pisleten haşarı çocuk gibi hissediyorum. O kız da evin büyük ablası edalarıyla ayıplıyo beni sanki. Cam kırıkları, poşeti de delmiş, akıyo bundan. Enee parkanın içine boca oluyo ya buu! Battı battıı zaten tek small bedendi. Astarında kocaman bi leke! Unut kızım sen bu parka sevdasını! Allahım bu reva mı? Parkayı çalışanlar görmeden bi kenara saklamalıyım. Belki yine de alırım, tek kalmış zaten. Küçük kız gördü ama. Amaan zaten o konuşmaz ki. Salla! Kabanım nerde, heh! Koş Lola koş! Ben yürüyorum yanımda sidikli bi poşet, adım adım işiyo sanki. Herkes bana bakıyo sanıyorum. Ya koca Alsancak'ta bir tane bile çöp tenekesi olmaz mı? Yuhh! Sonunda bir butiğin önünde kendi çöpünü atmış esnafın çöpünün arasına bırakıveriyorum poşeti. Oh rahatladım. 

Ya parka da ucuzdu biliyon mu. Acaba parfümün yağ lekesi geçer mi önüne? Ya yıkayınca çıkmazsa? Bi gidip bakıcam şuna ben. 

Hellooo yine ben geldim! Parka yok lan yerinde, nereye sakladınız? Heh yerine asmışlar, önüne de çıkmamış leke. İyi bari. Yalnız burası enfes kokmuş. :) Bi hoşluk, bi güzellik. Bak alışveriş modumu tetikliyosunuz, sıkıyosunuz böyle güzel kokuları sonra gel de çık mekandan. :p Ya bi de medium bedeni deneyeyim bari. Az ilerliyorum enee birkaç tane  de burda asılıymış. Aa iki tane daha S beden. Kap bi tane. Soyunma odalarına gircem bu defa bana ne! Küçük kız gitmiş şükür! Burayı da anında silmişler. Kesin küçük kız ihbar etti tüm olanları. Kameralara bakıp el sallasam mı? :)) Medium beni bozar, smallu alıyorum bebeğim! Birkaç haftaya yine uğrarım. Küçük kıza söyleyin ben varken o gelmesin. 

Hava da çok soğuk. Parkayı alınca sanki biraz içim mi ısındı ne. 

10 Ocak 2012 Salı

Hangi Balkon Daha Mutlu?

Yaz akşamları balkonunda sigara içip, masada saatlerce yazan kadın, bir "anne" demek ki... 

Aylardan Ocak. Arka oda camımdan sokağa göz gezdirirken "yazar teyze"nin sevimli çocuk kıyafetleri asılı çamaşır ipi dikkatimi çekti. Mor, pembe, siyah üzerine güçlü sarı puantiyeli, fırfırlı giysiler. Masal gibi dedim. Cıvıl cıvıl. Kalemi de renkli olmalı.


Balkonun bir üstünde, çaprazdakinde özensizlik çekti dikkatimi sonra. Tıkış tıkış asılmış lacivert, siyah, gri çocuk çamaşırları. Pijama altının bir bacağı yukarıda, diğeri aşağıda. Üstelik ikisini de tek mandalla asmayı denemişler. Bir an önce bitsin der gibi, en az zamanda, en tasarruflu tarafıyla... Yapacak daha önemli işlerim var, der gibi. Sonra anımsadım; bu "anne"nin ya da "annelerin" -çünkü yaz günleri hepsi küçük balkona doluşur, topluca yerde yemek yer, çay  içer, sonra saatlerce oturup elişi yaparlardı- ikisinden hangisiydi anne hiç düşnmemiştim şimdiye dek. Üç çocuk da birinin miydi... Aralarında nasıl bir hiyerarşi vardı.

Sormadan edemedim, hangi balkon daha mutluydu? Hangi balkon sahibinin karakterini taşımazdı ki? 
Biri saatlerce elişi yapıyor, diğeri saatlerce yazı yazıyordu. Biri neredeyse tüm işini orada görüyor, diğeri sadece yazmak için balkona çıkıyordu. Biri sokağa aç, diğeri saklanmak istiyordu. Biri kuralları yıkmak istiyor, diğeri onlara uymazsa huzursuz hissediyordu. Bilmek özgürlük müydü? Cehalet mutluluk mu? Renklerde hayat enerjisi mi gizliydi, yaşanmamışlar mı, hapsolmuş ve kurtulmayı bekleyen bir yanımız mı? Hangi balkon daha mutluydu?




Pc: Uzun, upuzun ayrılığımızı nihayetlendirmek, daha çok yazmak için geldim. Merhaba. :)