31 Mart 2012 Cumartesi

hayatı kovalamak...


.....

Şimdi... 
Sürekli bir şeyleri kaçıracağı endişesiyle yaşayan insanlar görmek bile beni yorgun düşürüyor.
Hani "Ölmeden önce görülecek 100 yer, yapılacak 100 güzel şey" gibi adları olan kitaplar var ya...
Sanki ellerine öyle bir liste tutuşturulmuş gibi yaşıyorlar. Üstelik de daha bu listenin 20'sini dahi tamamlayamamış olmanın hayal kırıklığı içindeler!
Cümlenin başındaki "ölüm"e dikkat etmiyorlar mı yoksa.
Ama zaten o kelimeden bütün anladıkları "nasılsa bir kere geldik dünyaya" fırsatçılığı ve telaşı! 
***

"Hayata yetişemiyorum, hep ellerimin arasından kaçıyor" diyenle "yetişmeye çalışma, her günü dolu dolu yaşa!" diyen aynı madalyonun iki yüzü!
İki taraf da sürekli bir "şeyler" yapmayı (yani mesela her gününde bir tiyatroya, bir konsere gitmeyi, gezmeyi tozmayı) marifet sanıyor. Problemi bunun üzerinden tartışıyor.
Oysa ne kadar zengin, ne kadar hızlı, ne kadar dolu dolu geçerse geçsin bu yaşam biçimi zamanı oyalanarak tüketmekten öteye gidemiyor. 
***

Bütün hikmet gelenekleri bizi "ömrümüzün tek bir anının bile hakkını vermek" konusunda uyardılar.
Bir şeyin hakkını vermek, önce ona "anlam" vermektir.
Böyle koştururken...
Geçen zamanın hakkını nasıl verebiliriz! Anlam yok artık, hazlar var; dokunup geçtiğimiz hazlar!
Ve büyük yorgunluk! 
Oysa bir anlasak ki...
Bir şeyi tutabilmemiz başka şeylerin elimizden kayıp gitmesiyle mümkündür.
Kimi sevsek, başka güzel ihtimallerin boynu bükük kalır.
Bir yerden çoğalıyorsak eğer, bir yerden de mutlaka azalıyoruzdur. 



-Haşmet Babaoğlu'nun 14.01.2012 tarihli Sabah gazetesindeki köşe yazısından alıntıdır. -

kilim zamanı




30 Mart 2012 Cuma

Özgürlüğün Resmi



Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. 

Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.


Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane

kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.


Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu

sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.

Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir

ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.

Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler

ne? Portakal mı?"

Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :

''Hştttt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri''



-alıntıdır-

öğrendim



Yaş 5 - anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar
korkuttuğunu öğrendim

yaş 7 - meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini
öğrendim

yaş 12 - bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan
yoksun kalmak olduğunu öğrendim

yaş 13 - annemle babamın el ele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni
daima mutlu ettiğini öğrendim

yaş 15 - bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla işittiğini
öğrendim

yaş 18 - ilk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan
ibaret olduğunu öğrendim

yaş 24 - aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim

yaş 33 - bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para
vermek olduğunu öğrendim

yaş 36 - önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil,
benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim

yaş 38 - eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında
küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim

yaş 41 - bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda
belirlediğini öğrendim

yaş 44 - annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu
öğrendim

yaş 46 - yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü
aydınlatabileceğimi öğrendim

yaş 49 - herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o
işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim

yaş 50 - sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç
olabileceğini öğrendim

yaş 53 - insanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını
öğrendim

yaş 55 - küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam
gerektiğini öğrendim

yaş 64 - mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan
başkalarına veremeyeceğimi öğrendim

yaş 70 - kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmaktansa, iyi kalpli ve sevecen
olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim

yaş 82 - sancılar içinde olmamam gerektiğini öğrendim

yaş 90 - kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar
olduğunu öğrendim

yaş 95 - öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim... 

dün sabaha karşı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum,
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.

-alıntıdır-

görülmemiş kareler

Alfred Hitchcock'u hiç bu kadar mutlu görmüşmüydünüz? Kucağında torunları.. :)


Özgüven Eksikliğinde Eğilimler



Özgüvenin karşıtı olan özgüven eksikliği genellikle aşağılık kompleksi olarak tanımlanır. Özgüven hakkında çok önemli bir kitap yazan psikolog Don Hamachek aşağılık kompleksi ile ilgili 7 noktaya dikkat çekiyor.

Eleştiriye Karşı Alıngan Olmak
Aşağılık duygusuna kapılan insanlar hata yaptıklarını bilseler de diğer insanların bunu vurgulamaları hoşlarına gitmez. Ne kadar yapıcı ya da naif olursa olsun her eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algılarlar. 

Özgüvene Uygunsuz Cevap Verme 
Bu iki şekilde olur. Bazı insanlar kendileri hakkında iyi şeyler duymak için can atarlar ve sürekli iltifat edilmesinden hoşlanırlar. Diğer davranış biçimi ise tam tersidir. Özgüven eksikliği çeken bir grup insan ise kendileri hakkında pozitif bir şey duymak istemezler çünkü kendi hissettikleriyle çelişirler. 

Aşırı Eleştirel Yaklaşım 
Kendilerini iyi hissetmeyen kişiler başkaları hakkında iyi şeyler düşünmezler. İnsanların kusur ve hatalarını ararlar. Böylece kendilerinin çok kötü olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Bu insanlar çevredeki en akıllı, çekici, başarılı insan olmadıkları zaman akıllı, çekici, başarılı hissetmezler. 

Suçlama Eğilimi 
Bazı insanlar aşağılık hissetmenin acısından kurtulmak için kendi güçsüzlüklerini diğer insanlara yüklemeye çalışırlar. Bu noktada kendi hataları için başkalarını suçlarlar. 


İşkence İsteği 
Özgüvensizlik doruk noktasındayken başkasına zarar vermeye kadar varabilir. Başkalarını suçlama davranışı kontrol edilemez bir duruma ulaşabilir. 


Rekabetle İlgili Negatif Hisler 
Aşağılık kompleksi olan insanlar da herkes gibi bir oyunu ya da yarışmayı kazanmak ister ama böyle durumlardan kaçınırlar çünkü kazanamayacaklarını düşünürler. Birinci gelememe korkusu tamamen başarısız oldukları korkusuna kapılmalarına neden olur. 


Yalnızlık Ve Çekingenlik Eğilimi 
Aşağılık duygusu olan insanlar diğer insanlar kadar zeki ve ilginç olmadıklarını düşündüklerinden diğer insanların da onları böyle göreceğini düşünürler. Bu yüzden sosyal ortamlardan kaçınırlar. İnsanlarla birlikteyken susmayı tercih ederler çünkü bunun yalnızca aptallıklarını ya da sıkıcılıklarını kanıtlayacağını düşünürler. 


(Alıntıdır)

fikri sevdim


29 Mart 2012 Perşembe

sevgili olmak :)






Anlaşıldığı gibi resimlerin kaynağı www.sevgilikitabi.com adresi. 
En beğendiklerim bunlardı. :)

bir evde balkon şart!





günün zevklisi


28 Mart 2012 Çarşamba

rüya analizi


23 yaşında bir erkek danışanın rüyası:


Gazete küpüründe bir röportaj var. "Röntgen çektirdiği koltuk" diyor. Orada kanepe gibi birşey var, koyu yeşil renkli.
"İzmir çook içeceğiz" gibi telefon numaraları olan bir satır, altta.

Bir adam içki satış servisi kurmuş. Onun başarısını anlatıyor. Bundan önce RK`nın evindeyim, eşi de yanında. RK beni işaret ediyor. Bunun (Hayat enerjisi için yaşanan kutsal kasenin) eşini aldatmak olmadığını benim ispat edeceğimi veya ortaya çıkaracağımı ya da rüyamda çıkacak olduğunu söylüyor.

Önceki sahnede;

Tavukların arasına giriyorum. Tavuklar kımıldamıyor bile, yerde uyukluyorlar. Az ileride köpekler var. Bir köpek. Elimde yiyecek birşey var. Yere çömelip "Ben buranın toprağıyım." deyince köpek biraz hırlıyor ama sonra anlıyor. Yan tarafta iki büyük tazı var. O tarafa gitmek istemiyorum. 
Bir adam o tarafa gidiyor. Biz de ileriden bir yükseltiye çıkıyoruz, altından yol geçiyor. Yanımdaki iki kişiden birine "Adama Andreu diye seslen!" diyorum. Yanımdaki arkadaşın adı da Andreu. Aşağı bir poşet atıyorlar, içinde bira ve çikolata olan, ama tam arabanın önüne düşüyor. Ben de onu alıp Andreu`nun olduğu dükkanın kapısından içeri koyacağım, "Bırak bırak! Kapının önüne bırak!" diyorlar ama içeri koyuyorum. Andreu teşekkür edecek ama çıkıyorum. 

Yolun kenarındaydık. Yol yan yatmıştı. Biz de onu dengelemeye çalışıyorduk. Birminibüs geliyor kırmızı. Bu yan yatmış yoldan geçecek, biz de kenarındayız. Üzerimize devrilecek diye endişe ediyorum, arkadaşı da çekeceğim, ama devrilmedi neyse ki!
Sonra bir süpermarketin içindeyiz. Orada bira alıyor Andreu. "Şunlardan alsan" diyorum uzun kutuları işaret ederek. Onlar 36 lira diyor. Küçük kutulardan alıyor. Tek tek satılıyor uzunlar, birlikte satılanlardan görmedim. Sonra kırmızı ambalajlı çikolatalardan alıyor.
Bu gece de içecek, sonra sızacak! Poşetteki birayı içer, bir de üzerine şişe bira açar! Bir keresinde ben de gelmiştim, biranın birini bana vermişti.
Bazı sahneler var tam hatırlayamadığım: Yeşilliklerle çevrili bir yerde masalarda oturuyoruz grup halinde.



ANALİZ:
Hamilelikte annenin klitoris mastrübasyonu yapıyor olması cenini nasıl etkiler? Klitorisin verdiği şehvet duygusuyla henüz anne rahminde tanışmış olmanın  etkileri ; anne tipli adam olmaktan kurtulmakta zorluk çekmek, kuyrukta yanlış enerjilerin , yani pineal enerji yerine anal enerjinin  kullanılması olabilir.

"Çook içeceğiz İzmir" sözü ile ilgili İzmir yani Smir kökenli bir isim olan Smirna`nın anlamı üzerinde düşünülebiir. Kutsal kase enerjisi ve Bartholin guddelerinden salgılanan yaşam sıvısına bir atıf var. 'Çok içeceğiz'  sözüyle 'Daha bu yaşam enerjisinden çok faydalanacağız' ,  ' İçki satış servisi' ise 'kutsal kaseden temiz su içmek'  anlatılıyor.

Sonraki bölümde altbeynin senaristi ;yaşam enerjisi alabilmek  için kutsal kaseyi eşinden başkasıyla yaşamanın eşi aldatmak olmadığını söylüyor.
Rahimlerin ayrımı yapılıyor; tavuklar;  yani doğuran rahimler, hırlayan köpek yani saldırgan rahimler ve tazılar yani avcı rahimler...

Tavuklar, yani doğurgan rahimler  kımıldamıyor, uyukluyorlar. Çünkü rahimler, yaşam enerjisini kutsal kasedeki temiz su kaynağından veremezler, erkeği rahime (cenin pozisyonuna kadar)  regrese eder,bebekleştirirler! ( Yere çömelme şekli ile  cenin pozisyonu arasında bir benzerlik kurulabilir.) Adamı Andreu yani Android, yani robot haline getirirler!  Son dönemde  yaygınlaşan alt beyinden kopuk, robotlaşmış yaşantı, abartılı korteks merakı da bunun göstergesi...

Yan yatmış yol, geçecek olan kırmızı minibüs ve yolu dengeleme çabası  da rahimlerin neden olduğu bu nevrotik etkileri dengeleme çabası. Çaba sonuç veriyor ve rötuş yapılarak  minibüs devrilmiyor.

Android olmaktan kurtulmaya çalışmanın yaygın yolu olarak alkolün İLAÇ gibi görüldüğü vurgulanıyor. 

Bozuk kuyruk enerjisi ile yaşamanın sonucu, İÇTEKİ BEN ile kavgalı olmaktır. İçteki ben ile kavgalı olmanın sonucu da dışarıdaki herkes ve herşey ile kavgalı olmaktır... Kişi; bu etkilerden kurtulmak için korteksi sislendirmek ve kendisiyle yüzleşmekten kaçınmak ister. En kolay yol olarak da alkole başvurur. Alkol ise tam tersine bağırsakları yakarak anal enerjiyi yükselterek   abartılı hale getirir...

Ayrıca Prof. Dr. Nusret Kaya'nın kitapları bu konuda eşsiz bir kaynak olacaktır. 

27 Mart 2012 Salı

GELECEĞİN SUÇLUSUNU YETİŞTİRMENİN 8 BASİT YOLU


1 – Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başla! Bu şekilde o herkesin onun
geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

2 – Kötü sözler söylediği zaman gül, böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.

3 – Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretme, 21 yaşına gelince kendisi karar versin diye bekle.


4 – Yerde bıraktığı her şeyi kaldır! Kitaplarını, ayakkabılarını, elbiselerini, onun için her şeyi sen yap ki o bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın.

5 – Onun önünde sık sık kavga et ki, bu sayede aile bir gün parçalanırsa o da o kadar
şaşırmasın.

6 – Ona istediği kadar harçlık ver ki, hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu
öğrenmesin.

7 – Yiyecek, içecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getir ki istediklerini her zaman
elde etmeye alışsın.


8 – Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tut ki onların hepsine karşı
peşin hükümleri oluşsun. 



Bütün bunları ve buna benzerleri yaparak yetiştirdiğin O’NUN, günün birinde başına 
gerçekten bir bela gelirse, kendinden özür dile ama onu felaket dolu bir hayata
hazırladığın için kendine teşekkür etmeyi de ihmal etme.


ÜSTÜN DÖKMEN

26 Mart 2012 Pazartesi

kır evi saadeti


Hepsi Bu.. - Hakan Günday

Söyleyeceğim çok şey var aslında. Ama üşeniyorum. Ve çok sıkıldım. Önceleri acılarımı paylaşacak insan ararken etrafımda, şimdi kimseler soru sormasın istiyorum. Sorduklarında ise yakınlık derecesine göre 'hayat' ya da 'siktir et' diye cevap verip susuyorum. Söyleyecek şeyim olmadığından değil, söyleyecek çok şeyim var aslında ama bugüne kadar anlattıklarım hiçbir işe yaramadığından konuşmak istemiyorum. Duyarlılık istemiyorum, şefkat, acıma, yardım vs. de umurum da değil. İstediğim tek şey sükunet. Durmadan 'neyin var?' diye sorular soran bir insandan daha kötü tek şey geliyor aklıma. Durmadan 'neyin var?' diyen birden fazla insan.. İnsanların bana yapacakları en büyük iyilik çenelerini kapalı tutup aptalca sorular sormaktan vazgeçmeleri. Bana baktıklarında arkamızdaki duvarı gören insanlar istiyorum çevremde, hepsi bu.. 


hakan günday 


hadi sosyalleşelim

Hem de dinimiz, dilimiz, ırkımızın önemi olmadan. :)


25 Mart 2012 Pazar

Zaha Hadid Tasarımları



Zaha Hadid (Arapça: زها حديد, d. 31 Ekim 1950, Bağdat, Irak), Irak asıllı İngiliz vatandaşı, dekonstrüktivist mimar.
Zaha Hadid 1950’de Bağdat’ta doğmuştur. Londra Architectural Associaton okulunda mimarlık okumadan önce Beyrut Amerikan Üniversitesinde Matematik Bölümünü bitirmiştir. Mezuniyetinden sonra okulundaki hocaları ile 1977’de ortağı olduğu Office For Metropolitan Architecture’da çalışmaya başlamıştır.
1980’de kendi Londra merkezli bürosunu kurmuştur. 1980lerde Architectural Association’da ve Dünyanın başka yerlerinde prestijli kurumlarında ders vermiştir. Graduate School of Design’da, Harvard üniversitesinde, illinois üniversitesinde, Hamburg’daki Hochschule für Bildende Künste’de, Knowlton mimarlık okulunda egitmenlik yapmıştır. American Academy of Arts and Letters’ın onur üyesi olmuştur. Şu anda Viyanada uygulamalı sanatlar üniversitesinde profesörlük yapmaktadır.
Pek çok uluslar arası yarışmanın kazananı olan Hadid’in, teorik, etkili, kalıpları yıkıcı olan projelerinin pek çoğu başlarda inşa edilmemiştir. Özellikle Hong Kong’daki Tepe kulübü (1983), Galler’deki Cardiff Körfezi opera binası (1994). 2005’te İsviçre’deki Basel Kumarhanesi projesiyle ödül almıştır.
2004’te Pritzker Mimarlık Ödülü'nü alan ilk kadın mimar olmuştur. Daha öncesinde mimariye olan katkılarından dolayı CBE’ ye layık görülmüştür. Ayrıca Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden onur diploması almıştır. Zaha Hadid’in Mimarlık bürosu 350’den fazla çalışanı ile Londra da bulunmaktadır. 2008’de Forbes dergisinin “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını” listesinde 69uncu olmuştur.
Hadid, son zamanlarda Irak Hükümeti tarafından Irak’ın Merkez Bankasına yeni bir bina tasarlaması için görevlendirilmiştir. Bu proje kendi ülkesi için yaptığı ilk proje olacaktır. Diğer bir görevi de şubeye ait kayıt binasını, Pierres Vives ve Montpellier’deki Hérault’u da içermektedir. (Kaynak: Vikipedi)














Bu da Lacoste için tasarladığı ayakkabı. 

Ve yine başka bir ayakkabı tasarımı


 Ve aşağıdaki cool kadın da kendileri. O eller öpümez, o hayalgücü ve beyne saygı duyulmaz mı. :)



24 Mart 2012 Cumartesi

günün fotoğrafı

Bu kez 2 adet olsun. :)
Hiçbir hayvanın çocuğa zarar verdiğini görmedim ben. Hayvanlar ve çocuklar hep kusursuz iletişim kuruyor.



23 Mart 2012 Cuma

tesirsiz parçalar'dan -mim-



Tesirsiz Parçalar 
114.

Çok şey gördüm çok duydum çok okudum çok yeter
ağrıyan yerlerime iyi gelmez hiçbiri
gel sen sigaranı diz kapağımda söndür
serp külünü kuytuma grilere bulanayım
ruhum kraliçesi pavyona düşmüş arı kovanı
aklını kaybetmiş arıyı söyle kim sakinleştirebilir?
gel sen bana semaverde papatya çayı demle
papatyalar sadece yemek için değildir
bir demlik papatya çayı çok şeyi halledebilir.
Kalbi kırık adamlarla belediye ilgilensin
düşsün zabıtalar peşine kötü yazılmış şiirlerin
gel sen bize yanına bir tomar papirüs al
kötü yaşanmış hayatlar itinayla temize çekilir.. 

-ali lidar-

çiçek baharı

 Uzun kışın ardından nihayet baharım geldi. Bahçeler çiçeklerle bezendi. Kuşlar, börtü böcük neşe doldu. Şimdi kuzular, oğlaklar doğacak, ağaçlar filiz verecek. Bugün kollarımı açıp güneşin altında koşmak istiyorum. Sabah saatlerinde Aşkım'la, araba gürültüsünden önce  bisiklete atlayıp, köy yollarını tırmanmak istiyorum.