11 Aralık 2010 Cumartesi

Kabus Günleri: Altın Günü

bazı günler vardır, kadın olduğun halde sen bile evde barınmayı göze alamazsın. sevdiğin odanı, pc'sini bırakıp, karın kışın ortası bile olsa hiç umrunda olmadan o atmosferden kendini ışık hızıyla atmak istersin. uzağa, en uzağa..


annenin paralı ya da çeyrek altınlı günleri işte onların en başında gelir. yaklaşık 15 kadın toplaşır, muhabbetin, kısırın, patates salatasının, havuçlu cevizli kekin, kurabiyenin, kıymalı böreğin dibine dibine vururlar. 2 bazen olmadı 3 demlik çay demlenir. ilki pişen onca şeyin yanında servis edilir. ağızlarını bile ıslatmaz bu, ikincisi muhabbetin koyulaşmaya başlamasıyla eşdeğer vakitte demlenmiş, içilecek kıvama gelmiş olur. üçüncüsü artık "ayy evde de yemek yok, herif gelir bi saate, ay benim oğlan geldi mi okuldan acaba, şurdan evi bi arayayım, amaaann bugün de peynir ekmek yesinler, hergün hergün insanın aklı çıkıyo ne pişireyim diye valla." cümlelerine eşlik eden çaydır. en keyiflisi de budur. kadınlar sanki artık iki yabancının tanışma evresini çoktan geçtiği, sadede geldiği,  özel alana girdiği bi noktadadır artık da, herşeylerini bi çırpıda ortalığa seriverirler. çılgınca! o kadar ki, yatak maceralarını, kocasına ettiği eziyeti, ağda günlerini, kaç beden sütyen taktığını, evdeki mahrem kavgalarına kadar anlatırlar artık birbirlerine. kocasına vermediği sırlar dökülüverir oracıkta ağızlarından. sonra İsmet Amca ile yolda karşılaşsan "nasılsın İsmet Amca?" diye sorarken, adamın binbir gülünesi hali insanın aklına geli geliverir. gitmez lanet! "Ah be ne severdim halbüsü ben seni İsmet Amca!.. ne komik bi amcaymış sen öyle.. agu guguuu.." diye içlenirsin sokak ortasında. "Heidi soluk gördüm kızım bugün seni?" "Yooo, iyiyim ben, iyi.."

bazıları en yaramaz çocuğunu da kapıp gelir gün denen müsamereye. o çocuğun peşinde koşmaktan akşama pc'nin power tuşuna basacak takatin kalmaz. bitmiş bi halde yatağa atarsın kendini böyle boylu boyunca. "lanet olsun kadınların içindeki altın sevdasına!" diye diye uykuya dalarsın. rüyanda o yaramaz çocuğu, okumayı sökmüş senin sırlarını kadınların ortasında yine senin günlüğünden okurken görürsün. kadınlar senin hezimetlerine götlerini açmış gülerler, böyle cadı kılığında falan üzerine üzerine kahkaha atarlar, sen odanın köşesine sinmiş, tam "boğuluyorum galiba" diye hissederken zıplayarak uyanırsın. 

o çocuk mutfağa, banyoya, senin odana kadar girer  çıkar çünkü. abidik gubidik eşyaları alır, ordan oraya taşır. salonun ortasında dersin legolarla oynuyo, onu onun üzerine takmaya çalışır, bunu bunun üzerine.. çat çat çat vurur bişeylere, şşttt der kadınlar, iğne vurcam bak der, velet banamısın demez. annesi de eğer evlatçıysa biraz, gıkını çıkarmaz. olan ev sahibine olur. eğer kocasından çıkaramadığı hırsı hala içinde alev alev yanan bi günündeyse o anne, o zaman çocuğa iki okkkalı tokadı bi patlatır. senin içinin yağları erir "gördün mü şimdi dünya kaç bucakmış velet?!" diye ohh çekersin içinden. öyle deme ama, o velet alır senin en sevdiğin parfümünü ortalığa boca eder, nadide defterlerini hiç acımadan bi halta benzemeyen resimlerle karalar, çöpe çevirir. yazık değil mi?.. belki hayal gücü fazla gelişmiştir bebenin, ben bişey anlamıyorumdur kimbilir, olsun beni bozmaz, başka şeyi karalasın abi. sen de bi anneysen bak, oturmaya giderken yanında çocuğun da oyalanabileceği bi defteri kalemi çok görme garibe. herkes rahat etsin. "ay çocuk bu, sustan anlar mı anacımmm.." deme, dedirtme. bak nasıl anladı şimdi! yoksa arka odada ben ona yapacağımı bilirim.

sözkonusu günlerde kadınlar şıklık yarışına girerler bi de. yeni bişeyler giymeye özellikle dikkat ederler. ev terliklerini kimi yanında taşır. yatakta sıkmadığı parfümünü sürer gelir. odaya bi girersin, kadın teri ile parfüm kokusu birbirine karışmış, miden ağzına gelecek sanırsın. "burası çok sıcak olmuş, biraz açsak mı camı? üşür müsünüz?"  evinde takmadığı güzelim ziynetlerini gün yüzüne çıkarırlar bi de, o gün hepsini ama hepsini takarlar. kollarını çekerler kazakların, gömleklerin, böyle adamın gözüne sokarlar onları. "hee bu ay aldı benim adam." "maşallah siz de kirli çıkı.." tüm kadınların göğüs arasını, baldırını ezberlersin o gün zaten. en uyuzu da bir süre sonra odanın iğrenç atmosferine uyum sağlayacak şey yani  limon kolonyasının elden ele dolaşması, yüze, göze, enseye sürülmesidir. ortalık halis mulis kadınlar günü kokar. eyvahlar olsunn!

kimi ince çorabını, eşarbını çıkarır, yellenir böyle "ayy yandım" edasında. tuvalete giren çıkanın haddi hesabı yoktur. şunlar gitse de klorağı boca etsem, güzelce bi ovsam şuraları diye sabırsızlanırsın. onlar gider gitmez kullanılmış bütün havluları çamaşır makinasına tıkar, evi güzelce havalandırırısın. burası kadın kokuyo, has kadın! anneeeee!!

bu günlerin en güzel yanı ne biliyor musun? tabii ki, pastası, çöreği. o günden sonra 2 gün daha yiyebileceğin kadar hamur işi olur artık mutfakta. girer çıkar ağzına atarsın o şeylerden. ayda bir şölen evine dönüşür yaşadığın dört duvar. tüm ellerini yakan o deterjanlarla yapılan temizliğine rağmen sırf o güzelim tatlılar pastalar için altın gününü iple çekersin. başka gün annen üşenir onları yapmaya, ne hikmetse altın gününe sıra gelince sabahın köründe ayakta biter, pişecekleri erkenden halledeyim, geç kalmasın diye. bazısını bi gün akşam öncesinde hatta hazır eder. 

şu kadınların birbiri ile rekabetine bayılıyorum işte! bazen işe yarıyor. senin rakibin de olacak bi gün diyosan şimdi, ben kendimi dişi olarak bile görmüyorum ki.. :)) zaten o günlerde altın günü olan eve erkek sineği bile almadıklarından, ben de toz oluyorum artık ortalıktan. :P  uzağa en uzağa.. akşama börek yemeğe eve koşuyorum.



Nazar etme n'olur, yaz senin de olur. ;)

Hiç yorum yok: