18 Ağustos 2012 Cumartesi

Bayramınız Kutlu Olsun! :)


Ramazan Bayramınız kutlu, yüreğiniz umutlu, umutlarınız atlı, sevdanız kanatlı, mutluluğunuz katlı, sofranız tatlı, mekânınız tahtlı, ömrünüz bahtlı, yuvanız bereketli olsun... :)

16 Ağustos 2012 Perşembe

Alıntı - Charles Bukowski’nin Kızıl’ı


Cebinden bir Pall Mall çekip yaktı.
“Peki, hangi yazarları seversin, moruk,” dedi Larry.
Bukowski iç çekti, sonra ayağa kalkıp mutfağa gitti. Kapıya geldiğinde dönüp Larry’ye baktı.
“Larry kardeş, bundan daha iyisini yapabilirsin, değil mi?”
“Ne demek istiyorsun, moruk?”

“Hepiniz bu boktan soruyu sorarsınız. Sevdiğim kitapları okuyarak yazmayı öğrenebileceğini mi sanıyorsun?”
Larry çenesini yandan yana oynatarak sakalını sıvazladı yine. Bir süre öyle kaldı, sonra Bukowski’ye bakıp, “bana biraz esin verebilir” dedi.
“Esinlenmek için tek yapman gereken yumuşak kıçını sert bir iskemleye yerleştirip günde yedi-sekiz saat daktilonun başında oturmak.”

Pamela Wood – Charles Bukowski’nin Kızıl’ı

Alıntı - Milan Kundera



Tatlı sözler söyleyen saygılı, nazik biriyle karşılıklı oturdunuz mu onun söylediği hiçbir şeyin doğru olmadığını, hiç bir şeyin içten olmadığını kendi kendinize hatırlatmanız dünyanın en zor işidir.

Mılan Kundera - Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Balkon Varsa Tamam! :)







15 Ağustos 2012 Çarşamba

Alıntı - Tehlikeli Oyunlar


"...Ben merhamet dilencisiyim, kolumda sargılar taşımıyorum, paçavralar içinde gezmiyorum, kimsenin anlamadığı ince metodlarım var. Gecekonduda oturuyorum, seviyemin altında yaşıyorum, yüz olabilirken bir oluyorum, sürümden kazanıyorum, bana bak saydam etek! Bana bak güzel bacaklar! Kiminle konuştuğunun farkında mısın? Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. Ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız."


Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar

Sözler - Dostoyevski


14 Ağustos 2012 Salı

Alıntı - Salinger



‎"..ne istedim ama, canıma kıymak geçti aklımdan. Pencereden atlayıvereyim dedim. Yere indikten sonra hemen üstümü örteceklerinden emin olsaydım, atlardım da. Ama bir sürü meraklı turşucu salağın beni kanlar içinde seyretmesini istemiyordum.."

Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar

Farkı, Şapkası


Alıntı - Erken Kaybedenler


“Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. Büyüdükçe öyle bir küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı. Büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.”

Emrah Serbes - Erken Kaybedenler

Alıntı - Ece Temelkuran


Rakı içilmeyecekse kavunla peynir niye var? Sigara içilmeyecekse yağmurla çay? Madem âşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye? Madem buyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak niye hayat?

Ece Temelkuran - İkinci Yarısı

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Alıntı - Montaigne


Cinsel eylem insanlara ne kötülük etti ki kimse yüzü kızarmadan söz edemiyor ondan? Ciddi ve terbiyeli konuşmalarda neden yer verilmiyor ona? Hiç sıkılmadan; öldürmek, çalmak, aldatmak diyebiliyoruz da söz ona geldi mi susuveriyoruz. Neden acaba? Yoksa onun sözünü ağzımızda ne kadar az harcarsak düşüncesini kafamızda o kadar büyütmeğe hak mı kazanıyoruz?

Montaigne - Denemeler

Hastalıkların Ruhsal ve Zihinsel Nedenleri

Yaşam kalitemizi düşüren en büyük faktörlerden biri sağlıksal sorunlarımızdır. Kronik olsun olmasın vücudumuzda meydana gelen her türlü ağrı ya da acı; devam süresine göre tüm hayatımızı olumsuz yönde etkiler.

Moralimiz bozulur, dikkatimiz dağılır, sinirlerimiz gerilir, kısacası hayatımız çekilmez bir hale gelir. Yaşantımızda başımıza gelen tüm olaylar gibi sağlıksal sorunlarımız da tesadüfen meydana gelmez. Her sağlıksal sorunun mutlaka bir nedeni vardır. Doğuştan gelen rahatsızlarımız dışındaki tüm sağlıksal problemler, vücudumuzun bize karşı kullandığı, artık durmamız gerektiğini hatırlatan uyarı sinyalleridir. Vücut, hangi dünyevi düşünce kalıbından memnun değilse, o dünyevi düşünce kalıbını yansıtan organının işleyişini yavaşlatmaya başlar. Kısacası her organın bağlı bulunduğu bir duygu bağlantısı vardır. Dikkat edin lütfen, siz ne kadar mutlu ve huzurluysanız vücudunuz da o kadar mutlu ve sağlıklıdır.
Siz ne kadar huzursuz ve mutsuzsanız, vücudunuz da o kadar mutsuz ve sağlıksızdır.

Siz ne kadar huzursuz ve mutsuzsanız, vücudunuz da o kadar mutsuz ve sağlıksızdır. Evrenin ilahi zinciri burada da kendini gösterir. Yaşadığınız duygu sarsıntısına bağlı olan organ, mukavemetini kaybeder sorunsuz çalışan bir saatin alışması gibi. Eğer ki saat hor kullanılırsa, bozulmalar baş göstermeye başlar. Ve ne zaman ki tamir ettirip, saatinize itinayla davranmaya başlarsanız her şey normale döner.

Başımıza gelen büyüklü küçüklü kazalar, yaralanmalar, bereler de bizlere bedenimizin bir ifadesidir. Unutmayın lütfen, ruhumuz olduğu kadar bedenimizde canlı bir varlıktır. Ve doğal olmayan her türlü şeye tepki vermek de en doğal hakkıdır.

Aşağıda sizlere birkaç sağlıksal problemin nedenini anlatmaya çalıştım. Siz de var mı, yok mu ya da kaç tane var bilemiyorum bu problemlerden. Ama lütfen karşılarında yazan nedenleri dikkatlice okuyun. Ve lütfen kendinize dürüst olun. Bulduktan sonra bu saati toparlamaya çalışacağız. Ama önemli olan kendinizi tanımanız.

ALLERJILER: Kime karşı alerjiniz var. Kendi gücünü yâdsıma, (eğer ki biriyle anlaşamadığınızı düşünüyorsanız ve bunu ciddi bir sorun haline getirmişseniz, vücut kendini devreye sokar ve bu işin ne kadar ciddi olduğunu size gösterir)

İŞTAHSIZLIK: Kendi hayatından vazgeçme. Aşırı korku, kendinden nefret etme, kendini reddetme. (eğer ki hayata karşı büyük korkularınız varsa, bir de kendinizden hoşnut değilseniz iştahınızın kesilmesi hiç de olasılık dışı bir olay olmayacaktır)

AŞIRI KİLO: Hayattan korkma. İncinme, aşağılanma, eleştiri veya cinsellikten korunma ihtiyacı duyma, duygulardan kaçmak güvensizlik. Doyum arama.

ATEŞ: Yakıcı öfke. (eğer ki öfkeyi hep uç noktalarda yaşayanlardansanız, bol bol hasta olmanız ve ateşlenmeniz gayet normaldir)

BAŞ AĞRISI: Kendini eleştirme, korku. Kendini muteber görmeme.

BAŞ DÖNMESI: Kararsız, dağınık düşünme. Dikkatle bakıp görmeyi reddetme.

ARPACIK: Yaşama öfkeli gözlerle bakma. Birisine kızgınlık duyma. (eğer sabit birine sürekli öfkeleniyorsanız, gözleriniz onun güzel yönlerini asla görmeyecektir. Hangi gözünüzde arpacık çıktığı önemlidir. Sağ ise; erkek enerji, sol ise; dişi enerjidir.)

BAYILMA: Korku. Başa çıkamayıp bırakma. Geçici olarak bilincini yitirmek.

UNUTKANLIK: Korku, hayattan kaçış. Kendine sahip çıkamama.

BEYAZ SAÇ: Gerilim. Baskı altında olduğuna, fazla zorlandığına inanma.

BADEMCIK ILTIHABI: korku, bastırılmış duygular. Boğulmuş yaratıcılık, yapmak istediği şeyi yapamama.

BOĞAZ AĞRISI: Kendini, kendi cümleleriyle ifade edememek. Yaratıcılığın kısıtlanması. (lütfen takip edin, ne zaman ki bir şeye kızıp söyleyemezseniz, kendi düşüncelerinizi kelimelere dökemezseniz ardından boğazınızın ağrıması gayet normaldir. Kronik boğaz ağrıları olan insanlar kendilerini ifade edemeyen ve hep içine atan insanlardır)

Boyun ağrısı: Hayata bakış açısından esnek olamamak. İnatçılık. (Eğer hayata esnek bakamayanlardan, hep tek yönden bakanlardansanız boynunuzun ağrıması, tutulması gayet normaldir)

BRONŞİT: Huzursuz bir aile ortamı. Tartışmalar ve bağrışma. Bazen sessiz sürtüşmeler.

BURUN AKINTISI: içsel ağlama, içsel feryat. Yardım isteme.

BURUN KANAMASI: tanınma, kabul edilme ihtiyacı hissetme. Sevgi isteme. Umursanmadığını hissetme.

BURUN TIKANIKLIĞI: kendi değerini kabullenememe.

DİŞETİ KANAMASI: hayatında verdiği kararlardan memnun olmama.

EGZAMA: soluk kesici kin. Zihinsel patlamalar.

GASTRİT: süregelen belirsizlik. Kötü beklentiler. Kaygılanma.

HAZIMSIZLIK: korku, endişe, dehşet hissetme, sızlanma ve homurdanma.

İSHAL: korku, reddetme, kaçış

KEKEMELİK: güvensizlik, kendini ifade eksikliği. Ağlamasına izin verilmemiş olmak. (çocukluğunda konuşmasına izin verilmemiş, hep susturulmuş bir insanın kekelemeden konuşmasını beklemek biraz zor.)

KESİKLER: kendi kurallarınıza uymadığınız için kendi kendinizi cezalandırma.

KİSTLER: eski acı veren bir filmi oynatıp durma,. Yaraları besleme. (eğer ki sürekli geçmişte yaşayan bir insansanız, o geçmişinizin bağlı olduğu üzüntüyü temsil eden organınızda kist görülebilir)

KULAK ÇINLAMASI: dinlemeyi reddetme. İç sesini işitmeme, inatçılık.

KULAK AĞRISI: öfke. İşitmemek istememe. Tartışan ana baba.

KUSMAK: konuşamayacak kadar çok kızmış olmak. Çekinmeden, açıkça söylemekten korkmak. Otoriteye içerlemek.

MİGREN: kusursuz olma isteğiyle kendi üzerinde aşırı baskı yaratma. Çok fazla bastırılmış öfke. Hayatın akışına direnme. Cinsel korkular.

MİDE RAHATSIZLIKLARI: büyük korku, dehşet. Yeni'den korkmak, Yeni'yi özümseyememe.

ÜLSER: Korku, yeterince iyi olmadığına inanmak. Birilerini hoşnut etmeye can atmak.

ÖKSÜRÜK: dünyaya bağırma arzusu. “beni dinleyin, beni görün” haykırışı.

SIRT AĞRILARI: hayattan maddi manevi destek talebi. Alt sırt: para konusunda korku, mali destek istemek. Orta sırt: suçluluk duygusu. Üst sırt: duygusal olarak destek arayışı. Sevilmediğini hissetmek. Bu yüzden kendini sevmemek.

YARALANMALAR: kendine kızma. Öfkeyle için için yanma. ( genelde öfkeli olduğumuz zamanlarda bedenimizi bir şekilde yaralarız)

YATAĞI ISLATMAK: ana-babadan (özellikle babadan) korkmak. Fiziksel olarak ya da ruhsal olarak korku.

Bu konuya gelecek ay daha derinlemesine inmeye çalışacağım. Bu ay lütfen sadece bir şeyleri fark edin. Gelecek ay bu sorunları, düşünce kalıplarımızda oynamalar yaparak halletmeye çalışacağız.


Yazar: Burcu Akar | Ekim 2007 | Sayı: 25 |
indigo dergisi

12 Ağustos 2012 Pazar

Alıntı - Chuck Palahniuk


Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafıza takılmış... Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı. Gelecek parlak değil... Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Kati. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi.


Chuck Palahniuk - Gösteri Peygamberi

Fotoğraf: Pradeek Dubey

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Günün Sözü - Mevlana


Hep mutsuz, hep huysuz ama sorarsan, pek özel!


"İyi bir insan" olmak onu ilgilendirmiyor.
Çünkü bu kendini "iyi hissetmesine" yetmiyor! 
Çalışkan olmak umurunda değil. Çünkü sıkılıyor, yoruluyor. 
Bilen, düşünen, hisseden ve sezgileri güçlü biri olmaya gelince... 
Kafa ve kalp konforunu kaybetmeyi göze alamıyor. Meşakkatli ve uzun yollardan kaçıyor.
Çünkü çarçabuk beğenilmek, çok sevilmek istiyor.
Nasıl takılmışsa artık aklına...
Hangi popüler kültür söylemi, hangi medyatik "kişisel gelişim" sözcüsü onu etkilemişse...
Sık sık "ben özelim!" diye tekrarlıyor içinden ve dışından; "eşsizim, biriciğim, bütün iyi şeyleri ben hak ediyorum!"
Ne garip, bunları söylerken gözlerinden bulutlar geçiyor. Çünkü farkında; insanın kişiliği ve hayatı parmak izine benzemiyor.
Durduk yerde "eşsiz", durduk yerde "özel" olunmuyor. 
İşte bu yüzden hep tatminsiz!
Bu yüzden ne sevmenin gücünden haberi var ne de sevincin!
Dünya onun "özel" olduğunun hâlâ farkında değilmiş gibi ya, ona bozuluyor.
"Hep bir şeyler eksik" duygusu yakasını bırakmıyor. 
Çünkü hayat öteki insanlarla birlikte onu da hizaya girmeye zorluyor. 

Anlattığım kişiyi tanıdınız, değil mi? 
Belki, bir ihtimal, sizsiniz.
Ya da çok yakın bir arkadaşınız...
Şunu biliyoruz ki, sayıları her geçen gün artıyor.
Birkaç kuşaktır şehirli olan bir aileden geliyorlar. İyi eğitimliler.
Ve yaşlarını almış olmalarına karşın hala çocuksu bir mızmızlık içindeler.
Değerli bir okulda okuyunca "değerli biri" olacaklarına; bir yeteneğe sahip olunca, bütün dünyanın o yetenek karşısında el pençe duracağına inandırılmışlar.
Oysa el, elden üstün.
Bu gerçekle her yüzleşmenin ardından içi boş, dışı cafcaflı bir mistisizm sarıyor benliklerini.
"Evrenden isterlerse, olacağına"; "seçilmiş oldukları için bir gün mutlaka fark edileceklerine" inanırlarken...
Yıllar huzursuz, mutsuz, huysuz gelip geçiyor. 

Özellik, seçilmişlik, eşsiz bir değere sahip olmak...
Bütün bunlar insanın içinde taşıdığı imkân ve istidatlardır.
Bütün bunlar durduğumuz yer değil, ilerleyeceğimiz hedeflerdir.
O yüzden kof gururlara değil, yolculuğun sevinçlerine kaynaklık etmeliler.
Ah, bir anlasalar ki...
Bir insanın "özel" olması, başkalarını "genel" yapıp üzerlerine basması sonucu gerçekleşmez! 
Peki nasıl özel oluruz? 
"Özelliğimizi" nasıl bulur, ortaya çıkartır ve işleriz?
Severek ve çalışıp çabalayarak...
Geçen gün sevgili Mustafa Ulusoy benzer konudaki bir yazısının sonuna şu ayeti şahit getirmişti.
"Ve insana çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir." (Necm, 39)

Haşmet Babaoğlu 

10 Ağustos 2012 Cuma

Alıntılar - Kafka


‎"Kıyafetin garip bir biçimde benimkiyle aynı kumaştandı, çok erkeksiydi ve benim hiç de hoşuma gitmemişti. Ama sonra mektubundan bir bölüm hatırladım ve sözlerin üzerimde öyle bir etki bıraktı ki, o andan itibaren elbise çok hoşuma gitti."

Franz Kafka - Milena'ya Mektuplar

Alıntı - Tutunamayanlar

"Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır."

Oğuz Atay - Tutunamayanlar

Günün Mekanı


9 Ağustos 2012 Perşembe

Zencefil ve Faydaları

Zencefil; tropikal iklim karakterindeki coğrafi alanlarda yaşayan ve yetişen yumru köklü sarımtırak bir bitkidir. Düğümler şeklinde yetişen kökleri genelde toprağın 15-25 cm altındadır. 
Ülkemizde hobi tarzında yetiştirme denemeleri yapılıyor olsa da aslında ülkemiz ilimine dayanabilecek bir bitki değildir zencefil. 
Zencefil özellikle asya, çin, hindistan ve arabistanda çokca tüketilen ve her çeşit "bitkisel" şifa uygulamalarında kullanılan bir bitki çeşididir. Özellikle çin ve hindistan dolaylarında zencefil 2000 yıldır bilinir ve çok aktif olarak kullanılır. Örneğin çinde "zencefil bitkisi"; hazımsızlıklarda ve çeşitli mide hastalıklarında, diare(su kaybı ishal)'de ve mide bulantılarının tedavilerinde kullanılırken, Hindistanda Zencefil bitkisi; genellikle eklem iltihaplanmalarında, colic tedavilerinde(bu bağırsaklarda meydana gelen gaz spazmlarıdır ve oldukca ağrılıdır özellikle çocuklarda sık görülür) ve hayati göstergelerin düzeltilmesinde kullanılır. Aslına bakarsanız zencefil bitkisi bütün bir dünyada aranılan ve sevilen bir çeşit baharattır. Bu bitkinin bu haklı şöhreti özellikle soğuk algınlıklarana birebir olmasından kaynaklanmaktadır. Zencefil bitkisinin soğuk algınlıklarına çok iyi geldiği bütün bir dünyada bilinen bir gerçektir. 
Son Olarak; zencefil asya da en azından 4,400 yıldır kullanılan iyi bir baharat ve iyi bir destekleyici şifahi bitki türüdür. Tropikal iklimlerin bereketli topraklarından bütün bir dünyaya armağandır zencefil.

Yapısal Özellikleri -Şekli Özellikleri-
Zencefil yumru şeklinde bir birine geçmiş yuvarlaklar gibi görünen bir köke sahiptir. Bu kök yerin 15-25 cm altında bulunur. Kökün üzerindeki "birbiri içine geçmiş
hissi veren açık veya koyu" halkalar su yüzeyinde yayılan dalgalar gibi yayılım gösterir. Bu bitkinin gövdesi biribirinin içine geçmiş yivli bir yapıya sahiptir. Kısımların kenarından yapraklar çıkar ve bu yapraklar yeşildir. yapraklar henüz küçükken gövdeyi saran bir ok ucu gibidir. Büyüdükçe gövdeden ayrılarak yaprak şeklini ve görümünü kazanır.

Bu bitki çiçekli bir bitkidir. Çiçekleri beyaz sarımtırak veya karışık yeşl de olabilir. Pembe olduğu da vakidir(adalarda ki çeşitleri).
Etken Maddeleri nelerdir?
Bu bitkinin etkili oluşunun en önemli nedelerinden birsi uçucu yağlarının olması ve yapısındaki fenol bileşikleridir(shogaols ve gingerols). Ayrıca içerdiği nişasta, kalsiyum, B ve C grubu vitaminleri de bu bitkiyi önemli yapmaktadır.

Kullanıldığı yerlerden bazıları.
İştah açıcıdır,
Antiseptik özelliği kanın temiz kalmasını sağlar,
Mideyi düzenler,
Mide bulantılarını giderir,
Mide ağrılarında ve hazımsızlıkta iyi bir seçimdir,
Bağırsaklarda biriken ve atılamayan gazların kolaylıkla atılmasını sağlar(colic),
Solunum yollarını açar,
kanın yapısını daha akışkan hale getirir(ki bu kalbin daha rahat çalışmaı demektir)
Vücutta sıcaklık ve terleme meydana getirir.
Zencefil gerçekten iyi bir anti oksidandır(oksitleri temizler dışarıya atılmasına yardımcı olur)
Kalp ritminin düzene girmesini sağlar,
özellikle romatizmal rahatsızlıklarda bin yıllardır kullanılmaktadır.
Baş ağrılarını gideici özelliği vardır,
Uykuyu rahatlatır,
Kandaki kollesterolu diğer bir çok bitkiye nazaran daha fazla oranda düşürür,
Bu ve buna benzer daha bir çok faydaları vardır zencefilin.


Örnek Olaylarla Kullanım Alanları

1- Yolculuk sırasında bir çoğumuzu taşıtlar tutar ve aslında çok da hoş geçebilecek bir yolculuk bizim için tam bir kabusa dönüşür. İş te bunu zencefil sayesinde engelleyebiliriz. Şöyleki, Yolculuğa çıkmadan 30 dakika önce ağza alınan 1 gr. zencefil araç tutmasını engeller.
2- Ameliyattan kalkan hastalara verilen ilaçlar narkoz etkisini hafifletir fakat bu ilaçların yan etkileri mevcuttur. Oysa zencefil bu ilaçlardan daha etkili bir bulantı bastırıcıdır. Ameliyat sonrası ayılmalarda 0,5gr. - 2gr. arası zencefil+100 ml. sıcak su ile ile hazırlanan infüzyon oldukca faydalı sonuçlar verir.
3. Hamilelikte alınan günlük 1 gr toz zencefil hamileliğin mide üzerindeki etkilerini büyük oranda iyileştirir ve hatta yok edebilir de.
4. Zencefilin soğuk algınlıklarında kullanıldığını daha önce söylemiştik. Bir fincan çay içerisine bir miktar bal karıştırılıp ardından bu karışımımız içerisine iki dilim taze zencefil kor ve az bir miktar beklendikten sonra bu karışımı içesek soğuk algınlığımız kısa sürede atlatılır.
5. Yemeklerde ve tatlılarda kullanılan zencefil zamanla romatizmal hastalıklara çok iyi gelmektedir. Zencefil bitkisine son yıllardaki talep patlamasının sebeplerinden birisi de bu antiromatizmal özeliklerindendir.(Not: Sitemizde en çok "zencefil" bitkisi merak edilerek okunuyor.)


Kanser ve Zencefil

Zencefil bitkisi son zamanlarda kanserle savaşta "destekleyici tedavi olarak" kullanılmaktadır. Dünyada azımsanmayacak sayıdaki bilim adamı zencefilin "kanserle ve buna benzer tehlikeli hastalıklarla" savaşta "destekleyici tedavi olarak" kullanılabileceğini kabul etmektedir.

Zencefilin Vücuda Alınma Yöntemleri

1- Zencefil çaylarla birlikte alınabilir özellikle yaş zencefil dilimlenerek fincan içerisine konmuş çayda bekletilir.
2- Toz halindeki zencefil bal ile özenerek alınabilir.
3- Ayrıca çay, bal, zencefil karışımı da oldukca etkili bir tiryaktır.
4- Bunlardan farklı olarak zencefil "toz olarak" 1 gramlık dozlarla doğrudan alınabilir(özellikle hamilelerde)
5- Zencefilin diğer bir alınma yöntemi de zencefilli yemek, pasta ve tatlılarla olmaktadır.

NOT: Zencefilin yaş ve taze olarak alınması tavsiye edilen bir yöntemdir.


Dozaj ve Yaşlara Göre Kullanım Miktarı Ne olmalıdır?

!!!!Önemli NOT!!!! Zencefil her nekadar mucizevi bir bitki de olsa 2 yaşın altındaki çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Buna çok dikkat edilmelidir.

a-Pediatrik Olarak(2 yaşın üstündeki çocuklarda)

Zencefil 2 yaşın üzerindeki çocuklarda bulantılara karşı, colic ve bağırsak ağrılarına karşı kas ve baş ağrılarında karşı kullanılabilir. 20-25 kg a kadar olan çocuklar bir yetişkine verilecek dozun 3 de 1 i kadar bir doz almalıdırlar. 70 kg ağırlığındaki bir birey yetişkin olarak kabul edilmektedir.

b- Yetişkinler

!!!!Önemli Not!!!! Her ne kadar yetişkin olsanız da günlük 4 gramdan fazla zencefil almayınız. Bu doz normaldir günlük 4 gramın üzerindeki dozlar yaygın göğüs yanması şikayeti doğurur.(Yiyecekler genellikle %0.5 kadar zencefil içerir)
1- Bulantılar ve gaz şikayetlerinde= günlük "yiyeceklerle birlikte olmak koşuluyla" 2-4 gr arasında zencefil alınmalıdır. Eğer toz halinde alınacaksa 0.25-1 gr arasında toz 1.5-3.0 mL suyla (bu 30-90 damla demektir) karıştırılır.
2- Soğuk algınlığında, baş ağrılarında, veya grip gibi hastalıklarda= 2-3 dilim yaş zencefil veya 0.5 gr toz zencefil çay ve bal karışımına atılarak sıcak alınır. Bu seans günde 2-3 kere tekrarlanır.
3- Adet sancılarının giderilmesinde= günlük 1 gr toz zencefil alınabilir bu tos zencefil 20-30 damla suyla extrakt haline getirilir ve 3-4 defada tüketilir. İstenirse bal veya tatlı ile karıştırılabilir.

Toplu Uyarılar
Zencefili asla 2 (iki) yaşından küçük çocuğa vermeyiniz.
Günlük 4 gr dan fazla zencefil kullanmayınız.
Hazırladığınız zencefili 1 defada değilde günün değişik saatlerinde 2-3 defada tüketiniz.
Bir yetişkin ağırlığının 70 kg olduğunu unutmayınız.
Çocuklarda yetişkin ağırlığına göre dozu düşürerek veriniz. Örneğin 20 kg bir çocuk için hesap şöyle olmalıdır 70/20=3 bu durumda yetişkine hazırlanan doz 3 e bölünür ve kullanılır.


-alıntıdır-

Balkon Sineması Fikrini Sevdim :)


Alıntı - Zindan Adası


"İşin güzelliği de burada. Deliler, bu tür deneyler için en uygun kişilerdir. Çünkü konuşurlar ama kimse onları dinlemez. İnsanlar sana deli olduğunu söyler. Sen aksini iddia ettiğinde de sana katılırlar. Adın bir kez deliye çıktı mı yaptığın her şey bu deliliğin parçası olarak görülür. Geçmişinde önemli bir olay varsa, bir travma geçirdiysen akıl sağlığını bu yüzden kaybettiğini söylerler.''

Dennis Lehane - Zindan Adası

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Alıntı - İbrahim Paşalı


Yüzleşmek için, adı üstünde, her şeyden önce bir yüze ihtiyaç vardır. Duygularımızın ve düşüncelerimizin okunabileceği, gerektiğinde kızarmasını da bilen bir yüz. Ne yazık ki, yüzleşmekten bahseden kimilerinin yüzü kızarmıyordu. Hayat tecrübesi az olan insanlar, ölüm tecrübesi çok olan insanlara nasihat ediyordu. 

İBRAHİM PAŞALI (İtibar dergisi, Ağustos, sayı 11)

7 Ağustos 2012 Salı

Günün Şarkısı

Dinlemek istersen burada

Tarifsiz Kelimeler


..Ve gün gelir, dünyanın diğer ucunda, benzer
yanlarınızın olmadığını sandığınız yabancı bir millete ait bir
kelime duyarsınız; insanın gerçeğini incelikle yakalayan, bir
çırpıda bütün hikayeyi anlatan, hislerinize tercüman olan…

Dilbilimcilerin ‘tercüme edilemeyenler’ olarak adlandırdığı,
başka kültürlerin diline çevrildiğinde özündeki anlamı kaybeden
bu sözcükler, ait olduğu toplumun deneyimlerini, değer
verdiklerini temsil eder.

İşte, dünya üzerinde çok sayıda insanın ortak duygularını ve
hallerini dile getirdiğini düşündüğüm ve derin anlamlarını
etkileyici bulduğum 10 kelime:

Mamihlapinatapei (Tierra del Fuego adalarında yerli halkın
kullandığı Yagan dili) İki kişinin keskin bir sessizlik içinde, aynı
duygularla göz göze gelip, her ikisinin de istedikleri bir şeyi
başlatmak için dayanılmaz bir istek duymalarına rağmen ilk
adımı karşısındakinden beklemesi.

Jung (Korece) Sadece çok şiddetli tartışmalardan, kalp
kırıklıklarından sonra ayakta kalan ilişkilerin varlığını
kanıtlayabileceği, sevgiden daha güçlü, çok özel duygu.
Ya’ aburnee (Arapça) Yokluğu ile yaşamanın acısına
dayanamayacağı için, sevdiği kişiden önce ölmeyi dilemek.

In La ‘Kesh (Maya dili) Mayaların selamlama sözü. Anlamı;
‘Birbirimizin başka yüzleriyiz’
Ilunga (Kongo Cumhuriyetinde konuşulan Tshiluba dili) İlk kez
haksızlığa uğrayıp iyi niyeti suiistimal edildiğinde affetmeye
hazır olan, ikinci kez yapılan hatayı da hoş gören ancak
üçüncü kez aynı durum tekrarlanırsa asla bağışlamayacak ve
artık katlanmayacak olan kişi.

Saudade (Portekizce) Kaybedilenler için duyulan buruk özlem..
Yitirilmiş bir aşk veya gerçekleşmesi mümkün olmayan bir
hayal, bizi benzer bir hasret duygusu içine hapseder. Şu anda
sahip olamadıklarımızı, geçmişte yada zihnimizde
kurguladığımız bir gelecekte aramanın ve nasıl ulaşacağımızı
bilememenin acziyle ezilmek, yine de hayal kurmaktan vaz
geçememektir. Kavuşmak istediklerimizi düşleyip tebessüm
ederken, umutsuzluğun hüznüyle ağlamak gelir içimizden..

Weltschmerz (Almanca) Maddesel dünyanın fiziksel
gerçeklerinin, zihnimizin ihtiyaçlarını asla tatmin
edemeyeceğinin farkına varan bir kişinin hissettiği duygu.
İnsanların, kendi zayıflıklarının asıl nedeninin dünyadaki
insafsız koşullar ve uygunsuz gidişat olduğunu anladıklarında,
içine düştükleri psikolojik acı.

Litost (Çekçe) Ünlü yazar Milan Kundera, diğer dillerde bu
kelimenin muadilini aradığını fakat bulamadığını, bu kelime
olmaksızın insanın özünü anlamanın imkansız olduğunu söyler.
Litost, içimizdeki güçsüzlüğün ve zavallılığın ansızın ortaya
çıkmasından doğan ıstıraplı hal, çaresizliğin öfkesidir.

L’ Esprit de I’ Escalier (Fransızca) ‘Merdiven ruhu’ olarak
adlandırılan durum. Bir tartışmada yapılan yorum karşısında
veremediğimiz uygun cevabın, tam dönüp giderken,
merdivenlerden inerken akla gelmesidir. Altında ezildiğimiz bir
argümanın yönünü değiştirecek mükemmel sözü bulmuş olsak
da artık çok geçtir.

Koi No Yokan (Japonca) İlk kez karşılaşılan biriyle ileride
kaçınılmaz bir aşk ihtimali olduğuna dair güçlü sezgi.. İlk
görüşte aşktan farkı, hemen o anda hissedilen bir duygu,
çekim olmaması.. Gelecekte gerçekleşecek bir aşkın habercisi
olan his.


RADİKAL KÖŞE YAZARI
TUĞBA KIRAÇ
29 NİSAN 2012

Alıntı - Kürk Mantolu Madonna


‎"Fakat pek çocuk, daha doğrusu pek kadın gibisiniz... Tıpkı annem gibi sizi de birinin idare etmesi lazım... Bu, ben olabilirim... Eğer isterseniz... Fakat fazla birşey olamam... Sizinle mükemmel arkadaşlık ederiz... Benim bu sözlerimi kesmeden, beni fikrimdem çevirmeye, ikna etmeye, yani yola getirmeye kalkmadan dinleyen ilk erkek sizsiniz. Beni anladığınız gözlerinizden belli... Dediğim gibi gayet iyi dost olabiliriz. Ben sizinle nasıl açık konuştumsa siz de bana içinizi dökebilirsiniz. Bu kadarı da az mı? Fazla şeyler isteyerek bunu da kaybetmek daha mı iyi? Ben bunu asla istemem. Dün akşam da söylemiştim. benim bazen bir halim bir halime uymaz... Fakat bu sizi yanlış düşüncelere sevk etmemeli... Ana noktalarda asla değişmem... Nasıl? Benimle arkadaş olacak mısınız?"

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Alıntı - Sabahattin Ali


“Bu oda karanlık” diyordum, “bu oda yalnız bugün değil, her zaman böyle karanlık.. “Burada kitaplarımla ben yaşarız ve bize aydınlık getirecek kimsemiz yok… Ben burada yalnızlığı bardak bardak içiyorum. Ve ihtiyar kanepelerle konuşmak istediğim zaman, onlar artık bana anlatacak yeni bir şey bulamıyorlar.. Sen bu odaya hiç görülmemiş bir şey gibi geldin.. Bu sarı duvarlar, bu yıllanmış eşya seni bir daha unutamazlar. Bana her gün senden bahsedeceklerdir. Onlar da benimle beraber seni arayacaklar, buraya her girişimde sorucu gözlerle bakarak: “Nerede o?..” diyeceklerdir. Tahmin etmiyorum ki senin bulunduğun yerler buradan daha aydınlık olsun. Buraya gelmek, tekrar başını göğsüme koymak, ellerini böyle yumruk yaparak avucuma vermek istediğin anlar olacaktır. O zaman hiç düşünmeden gel; beni kitaplarımın temiz arkadaşlığından ayıracağından korkma.. Ve bu eve girerken içinden hiçbir tereddüt geçmesin: bu odanın eşiğine bilmem şimdiye kadar senden daha temiz biri ayak bastı mı ?”
Sonra elimi yanağında gezdirerek sordum:
“Geleceksin değil mi ?”


Sabahattin Ali - Değirmen

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yüksek Tavanlar







Hayatınız Seçtiğiniz Kadındır...


Hayatınız Seçtiğiniz Kadındır... 

Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir. 

Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. 

Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır...

Bella Wedding Dress

Alıntı - Posta Kutusundaki Mızıka


"İnsanlar birbirine mektup yazmalı. Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. Çünkü mektup düşünülerek yazılır. Birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez. Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir, sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer, okunan mektup ise mutlaka tamamlanır."


A. Ali Ural - Posta Kutusundaki Mızıka

5 Ağustos 2012 Pazar

Emre Kalcı - El



“Seni son kez gördüğümde omuzların ağlıyordu, bilirsin çabuk tanırım ağlayan omuzları... Ama yalnızlığımı seninle harcadığım için pişmandım hâlâ, öfkeliydim biraz da... Sen yine geçip gittin yanımdan, daha önce hiç hayatıma uğramamış yabancı biri gibi. Yüzüne bile bakmadım, omuzlarının üzerinden gökyüzüne çevirdim gözlerimi...

Çünkü sular kesik, ellerim kirli, bahanem çok...

Kayıp eşya odasında kalbini bile aradığım biriyle en çok ne yaşayabilirim ki dedim içimden.

Bir kalp kaç kere kırılıp iyileşir, bir bakış kaç kere hatırlanıp unutulur, bir yalan kaç kez söylenir ve en çok kaç kez affolur?

Demek ki her hikâye, bitmeden önce kendini gerçekten tamamlıyor.

Su bile kırılıp iki ayrı yerden akmaya başlıyor insanın yanaklarından bazen...

Herkes kendi vedasını işte o zaman anlıyor.

Aşk için yazdıklarım bitti...

Şimdi kir göstermeyen bir sözcüğün, kendisiyle yüzleşme vaktidir.

Ve aşkta tüm lekeler, ancak hikâyenin ilk cümlesinde havada asılı duran o hisle baştan sona temizlenir...”


Emre Kalcı - El

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Sözler- Çehov


Emre Kalcı - El


“Yıllar önce, altı saat sonraydı. O gün beyaz bir sayfaya yazmanın beni hangi fotoğrafın yırtılmış köşesine taşıyacağını bilmiyordum.
İnsan yeni bir aşkta, o tertemiz sayfanın üzerine karalar ya hani. Çocukluğumuzda kara kalemle yaptığımız gibi... Yaşadıklarımızdan sonra o sayfanın altından, eskilere ait bir iz çıkacak mı diye merak eder.
Başkasına benzeyen bir yüz, tutulmamışlara benzeyen bir söz, kendisine hâlâ uzaklardan bakan bir göz var mı diye karalar o sayfayı...
Eskiye dair bir kanıt yoksa, yeni başlar gibi yazar o beyaz kâğıda.
Eskiye dair bir tanık hep vardır oysa...
Ve o tanık, hep unutulacak olanın başında bekler. Siz geçmişin bazen yakılıp kül edilmesi gerektiğinden bahsederken o bir gümüşün en çok külle ovulunca parlayacağını hatırlatıverir.
Ne kadar severseniz sevin,
Her eski tanık biraz düşmandır yeni bir aşkta.”

Emre Kalcı - El

Alıntı - Ahraz


Her şeyin, her anın bir kokusu vardı ve kokular iç içeydi. Denizde rüzgârın, rüzgârda tuzun, tuzda taşın, taşta etin, ette sütün, sütte hüznün kokusu vardı ve sonra o süt, rüyada denizde olabilirdi, bir meyveden damlayan bal da. Zamanın peşinde bir tohum gibi uçan kokular, dokundukları şeylere sinerek ürer ve hayatın bileğine anlam mühürlerler. Bu yüzden anlamsızlığın kokusu yoktur. 

DENİZ GEZGİN - Ahraz 

3 Ağustos 2012 Cuma

Ama Onun Değişeceğine İnanıyorum

Evet, biliyorum, eşiniz/sevgiliniz size tacizde bulunmuyor. Sevdiği için sizi çok kıskanıyor, çok üzüyor, her adımınızı kontrol etmeye çalışıyor, size kızdığı için sizi aşağılıyor… Ama Allah için size fiske bile vurmuyor. Peki, ilişki içinde taciz denilince ne anlıyorsunuz?

Çoğu kadın eş/sevgili tacizi deyince, tacizin dayak yemek, tokat atılmak, itilip kakılmak, hırpalanmak, cinsel ilişkiye zorlanmakla sınırlı olduğunu sanıyor. Hatta çoğu kez, evlilik içinde tecavüzün bir taciz, bir şiddet olduğu düşünülmüyor bile. Kocadır, hakkı var.

Peki ya sözel, duygusal, ruhsal taciz? Aşağılanmak, küçümsenmek, alay edilmek, horlanmak; duyguların, arzuların, isteklerin önemsenmemesi; kıskançlıkla bezdirmek; çalışmanıza izin verilmemesi; paranızın elinizden alınması/kısıtlanması; görünümünüzün, kadınlığınızın eleştirilmesi; tüm kararları onun vermesi; ondan izinsiz bir şey yapamamanız; isteklerine boyun eğmediğiniz takdirde ayrılmakla tehdit edilmek; ayrılırsanız çocukları göstermemekle tehdit…

Erkek egemen toplumlarda bu şiddet, bu istismar, bu taciz, kadınlar tarafından bile “normal” kabul ediliyor. Çünkü çok yaygın. “Erkek dediğin döver de sever de” deyişini herkes bilir.

“Ama… Onun değişeceğine inanıyorum” sözünü asırlardan beri kaç kadın söyledi? Kaç kadın “sevdiği erkek uğruna” bu beklenti içinde, mutsuz ve sevgisiz bir hayatı sürdürerek gerçekten yaşayamadan öldü? Kaç kadın öldürüldü? Kaç kadın intihar etti? Kaç kadın ömür boyu eş/sevgili tacizinin izlerini yüreğinde ve bedeninde taşıdı? Kaç kadın, erkek “efendisinin” kölesi oldu? Kaç kadın sırf evlenmiş olmak için evlendi? Kaç kadın evlilikle “taçlandırdığı” ilişkisinde bir yudum sevgiye, ilgiye ve şefkate aç yaşamaya devam ediyor?

Eş ya da sevgiliden görülen sözel, duygusal, fiziksel ya da cinsel taciz, eğitimli kadın/eğitimsiz kadın ayrımını yapmıyor.

İlişki içinde tacize uğrayan kadınların kimi çok varlıklı ailelerden geliyor, kimi âşık olarak evlenmiş, kimi mantık evliliği yapmış; kimi iş hayatında çok başarılı yönetici, kimi ev kadını; kimi kadın, kendi toplumlarında hatta dünya çapında yetenekleri ve başarılarıyla ünlü; kimi ailesini korumaya çalışan fedakâr bir eş. Ekonomik ve kültürel boyutta yüksek sınıf, orta sınıf, alt sınıf… Fark etmiyor. Bu kadınların ortak bir duygusu var: değersizlik duygusu. Bu duygu, kültür arttıkça biraz gizleniyor belki ama gerçekte yok olmuyor. Çünkü eğitim ve kültür zihinsel bir faaliyet. Duygular, ruhun olgunlaşmasıyla ilgili.

Değersizlik duygusu, özellikle hayatın ilk üç yılında oluşuyor. Aile yapımı insan!

Yirmi birinci yüzyılda hâlâ birçok kadın eşinin/sevgilisinin değişeceğine inanarak ilişkisini sürdürmeye çalışıyor.

Bazen iyi zamanlarımız oluyor. Beni sevdiğini biliyorum.
Beni kıskandığı için böyle davranıyor çünkü beni seviyor.
Yalnız kalmaktan korkuyorum. Beni sevecek başkasını bulamam.
Onu terk ettiğimde dersini öğrendi. Artık değişecek. Her şey iyi olacak.
Bu ilişkiye öyle çok yatırım yaptım ki, yürütmek zorundayım. 
Bazen bana kötü davransa da hak ediyorum. Bana hiç vurmadı ki.
İçinde bulunduğum durumdan utandığım için kimseyle paylaşamıyorum.
Çocuklarımın babaya ihtiyacı var.

Ne çok kadın, (siz ya da sevdiğiniz biri) özsaygısına, özgüvenine, duygularına, ruhuna, bedenine zarar veren ilişki içinde saplanıp kalıyor.

PEK ÇOK KADIN (DAYAK YEMEDİĞİ İÇİN) İLİŞKİ İÇİNDE TACİZE MARUZ KALDIĞINI HİÇ FARK ETMİYOR BİLE. Ya saygısızca davranışları hak ettiğine inanıyor ya da epey zarar gördükten sonra “gerçeği” görüyor. Ama bu kez de fazlasıyla horlanmış, ezilmiş olduğu için nasıl düşüneceğini ve ne yapabileceğini bilemiyor. Çünkü sağlıklı düşünemeyecek kadar yıpranmış oluyor. İlişki içinde aşağılanan, hor görülen kadının; yanlış düşünce kalıplarına saplanarak kendisini kandırması, yaşadıklarını minimize etmesi ya da evliliğini “NORMAL” sayması çok sık görülen bir olgu.

Onu dünyanızın merkezi olarak görüyor musunuz?
Onu kurtarabileceğinize ya da sevginizle değiştirebileceğinize inanıyor musunuz?
“O benim her şeyim” mi diyorsunuz?
“Onun her istediğini yapmalıyım. Yoksa beni sevmez” mi diyorsunuz?
“Bize iyi bakıyor” mu diyorsunuz? 
“Eğer ondan boşanırsam çocuklarımı benden alır” mı diyorsunuz?
“Bensiz yaşayamaz” mı diyorsunuz? 
“Yeniden başlamak için çok geç” mi diyorsunuz? 
“Bütün erkekler böyle, benimki en azından bana vurmuyor” mu diyorsunuz?
“Bir iş bulamam veya herhangi bir becerim yok” mu diyorsunuz?
“Eğer bir şey yapmaya kalkarsam, geri tepebilir ve durumu daha zora sokabilir” mi diyorsunuz?

İlişkiyi sürdürmek adına kendinizi feda ediyor musunuz?
Onun davranışları için başkalarını mı suçluyorsunuz?
Bazen “kalmalı mıyım gitmeli miyim?” ikilemini aklınızdan geçiriyor ama yine de cesaretsizliğinizden, çaresizliğinizden, çocuklarınızdan, “annem babam ya da el âlem ne der”den, “sevginizden” ya da “korkularınızdan” dolayı ilişkinize devam etmeyi mi seçiyorsunuz? 
Birisinin sizi kurtarmasını mı bekliyorsunuz? 
Ondan korkuyor musunuz?

Bu soruların bir kısmına bile “evet” demeniz bir taciz döngüsü içinde olduğunuzu gösteriyor.

İlişkinizin sağlıklı olup olmadığını değerlendirmenizin en kısa yolu, kendinize “Ona gerçek duygularımı söylemeye korkuyor muyum?” diye sormaktır. SAĞLIKLI İLİŞKİ ASLA KORKU İÇERMEZ.

Ama… Onun Değişeceğine İnanıyorum başlıklı rehber kitap, yıllarca eşinin her boyutta tacizine uğradıktan sonra gücünü toplayıp ilişkisini bitirmeyi ve kendisine yepyeni bir hayat kurmayı başaran bir kadın (Joanna Hunter) tarafından yazıldı; diğer kadınlara yol göstermek ve güçlerini yeniden kazanmalarına destek vermek için. Yazar, yukarıda saydığımız her mazereti ve tüm diğer gerekçeleri tek tek ele alarak, sağlıklı bakış açısını ve çözüm yollarını gösteriyor.

Belki siz de ilişkinizde tacize uğradığınızı düşünmüyorsunuz ya da eşinizin size davranışlarını, alıştığınız için “normal” buluyorsunuz. Ama o değişirse ya da onu değiştirebilirseniz daha iyi bir ilişki olabileceğini de hayal ediyorsunuz.
Belki evlenince her şeyin değişeceğine inanıyorsunuz.
Belki ilişkide “henüz” vazgeçmek istemediğiniz ikincil çıkarlarınız var.
Belki de eşiniz tıpkı babanızın annenize davrandığı gibi davranıyor; yani alışık olduğunuz bir senaryo.
Belki siz kendinize yeterince saygı duymadığınız için o sizi aşağılama cüretinde bulunuyor.
Belki “Erkektir, egosu çok kırılgan. Onu idare edebilirim” diye düşünüyorsunuz.
Belki eşinizin “annesi” konumuna geçtiniz. O sizin büyük oğlunuz. Hayatınız onun etrafında dönüyor.

Eğer ilişkiniz içinde yeterince sevilmediğinizi, değerli bulunmadığınızı, şefkat ve ilgi görmediğinizi hissediyorsanız, bu tutuma razı olduğunuz mesajını verdiğiniz içindir. Hiç kimse sizin izniniz olmadan sizi sömüremez, istismar edemez, aşağılayamaz. Sağlıksız düşünce kalıplarınız, davranışlarınız ve tepkilerinizle farkında bile olmadan bu izni veriyorsunuz.

Ama… Onun Değişeceğine İnanıyorum kitabı duygusal, zihinsel, ruhsal ve fiziksel sağlığınıza iyi gelecektir. Kendinize doğru adım atmanız için size yardım edecek, sizi geliştirecek ve daha güçlü bir birey olarak yaşamınızı zenginleştirmenize yardımcı olacaktır.


Bu kitabı lütfen kendiniz ve varsa çocuklarınızın geleceği için okuyun. Size yepyeni bakış açısı, farkındalık ve tutum kazandıracaktır.

Kadınlar! Uyanın!

Sizin ihtiyaçlarınız, istekleriniz, arzularınız ilişkinizde ne kadar karşılanıyor? Siz kendi hayat geminizin kaptanı mı, miçosu musunuz? Birey misiniz, eşinizin/sevgilinizin hayatını kolaylaştırmak için eklemlenmiş ve ona endekslenmiş bir nesne misiniz?

Eşinizden/sevgilinizden yeterince takdir, ilgi, onay, şefkat görüyor ve kendi hayallerinizi gerçekleştirmek konusunda destek alıyor musunuz?

Kendinize hangi hayatı hak ettiğinizi düşünür ve layık görürseniz onu yaşarsınız.

Özsaygınızı yükseltmeniz önceliğiniz. Öncelikleriniz listesinde kaçıncı sıradasınız?

Onu değiştiremezsiniz ama siz değişebilirsiniz. Siz değiştiğinizde dünyanız da değişir.

Değerli, eşsiz ve benzersiz olduğunuzu hatırlayın.

Sevgiyle hoşça olun.


Nil Gün

-alıntıdır-

Contry Tarzı Mutfaklar







Bukowski - Pis Moruğun Notlarından