19 Temmuz 2012 Perşembe

Zuhair Murad Tasarımları











Gösterişli, seksi ve oryantal bir tasarımcı Zuhair Murad. Beyrut’da doğdu. Lübnan’ın binbir gece masalları diye tanımlanan dokusundan da savaşla burun buruna yaşama gerçeğinden de aynı oranda etkilendi. Arabeskten ilham alıyor. Tom Ford ve Marc Jacobs gibi tasarımcılar Fazıl Say’sa; Zuhair Murad, Müslüm Gürses ile Sibel Can arasında bir yerde duruyor. Sarah Jessica Parker, Angelina Jolie ve Jennifer Lopez gibi ünlüler kırmızı halıda ondan vazgeçmiyor

Herhangi bir yerde biri Beyrut ya da Lübnan deyince sizin aklınıza ilk ne gelir?
- Önce insanların içindeki yaşam enerjisi. Sonra doğası. Beyrut’un kokusunu burnumda hissederim, direği sızlar. Sonra turizm ve moda alanlarında kat ettiğimiz yol aklıma gelir. Gururlanırım.
Beyrut’ta doğmak bir insana ne katar, ne götürür?
- İnanın pozitif yanları daha fazla. Beyrut dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Beyrut demek Akdeniz’dir. Akdeniz’in bir insana kattıkları servet değerinde. Kültürü, insanları, ambiyansı, denizi, dağları... Beyrut’ta doğduysanız bir yanınız Arap’tır diğer yanınız Avrupalı. Bu karışımın ortasında yaşamak çok eğlencelidir. Negatif tarafı aslında bir tane: O da tabii ki lanet savaş.
Nasıl bir aileydi sizinki?
- Normal klasik bir aileydi. Babam işadamı. Ticaretle uğraşıyor. Dört kardeşiz. İki kız, iki erkek. Ben ailenin en küçüğüyüm. Annem ev hanımıydı ama mükemmel dikiş dikerdi. Modayla ilgili ilk ilhamlarımı ondan aldım. Kumaşı ondan öğrendim, kumaşa ilk onun sayesinde dokundum.
Liseden sonra Paris’e taşınmak sizin için bir zorunluluk muydu?
- Evet savaş yüzünden kaçtık diyebilirim. Bir de o zamanlar yani 1992’de Beyrut’ta moda eğitimi alabileceğim bir okul yoktu. Şu anda dünyanın en önemli moda okullarından Esmod bile var.
Yani siz o zamanlar moda tasarımcısı olmayı kafaya koymuştunuz...
- 10 yaşında kafaya koydum ben. Ben hatırlamıyorum ama annem anlatır, resim yapmaya üç yaşında başlamışım. Evimize misafirliğe gelen komşu teyzelerin portrelerini çizermişim. Yaşıtlarım sokakta top peşinde koştururken ben evde resim defterime yapışık yaşardım. 10 yaşında dikiş dikmeye başladım. İlk diktiğim şey okul formamdı. 15 yaşındayken Lübnan’ın önemli bir televizyon kanalındaki yetenek yarışmasına katıldım ve moda alanında birinci oldum. Geleneksel kıyafetleri modernize etmiştim. Mankenler benim tasarlayıp diktiğim kıyafetlerle podyumda yürüdüklerinde bu işi hayatım boyunca yapmaya söz verdim. O programdan kazandığım altın madalya en önemli kamçım oldu.
Lübnan’ın bin bir gece masalları diye tanımlanan dokusu mu yoksa savaş kavramıyla burun buruna yaşama psikolojisi mi sizi daha çok etkiledi? Yoksa bu karışım bu karmaşamı var ruhunuzun derinliklerinde?
- Tabii ki her ikisi de var. Lübnanlılar çok enteresan insanlardır. Savaşın ortasında yaşamalarına rağmen hayattan asla kopmazlar. Kendilerine farklı ilgi alanları edinerek hayata bağlanırlar. Herkes kaçmak için bir yetenek geliştirir. Kimi dans eder, kimi resim yapar. Ben modaya yöneldim. Kıyafet çizerek savaşı unuttum. Moda olmasaydı kavgacı, bağımlı bir sokak çocuğu olabilirdim. Moda hayatımı kurtardı.

ERKEK KOLEKSİYONU YAPACAĞIM

Peki neden baştan hazır giyime değil de haute couture’e yöneldiniz?
- Paris’de moda eğitimi altıktan sonra Lübnan’a geri dönüp markamı yarattım. O zamanlar Lübnan’da hazır giyim üretmek mümkün değildi. Kumaş altın değerindeydi, fabrika yoktu. Moda tasarımcıysanız tek yol haute couture yapmaktı. Gerçi imkan olsaydı da ben başlamak için bu yolu seçebilirdim. Çünkü haute couture daha kişiye özel, az riskli, sanata yakın, ticarete uzak... Müşteriyle birebir ilişki kurmanın, hayallerini gerçekleştirmenin verdiği haz daha farklı. Bugün moda dünyasında söz sahibi birçok marka da benim gibi başlamış. Christian Dior ve Chanel mesela. Eskiden yalnızca haute couture tasarlayan birer modaeviyken şimdi hazır giyim, aksesuar, parfüm üreten devler. Onların izinden gidiyorum. Hazır giyim ve aksesuvar koleksiyonum var. Parfümümse hazırlanıyor.
Erkekler için bir şey tasarlıyor musunuz?
- Onlar için ısmarlama takım elbise dikiyorum. Ama çok yakında Zuhair Murad markasının erkekler için bir hazır giyim line’ı da piyasaya çıkacak. Hazırlıklarım sürüyor.
Zuhair Murad markasının dönüm noktası nedir? Hangi koleksiyondan sonra yıldızınız parladı ve yükselişiniz başladı?
- Size tek bir şey söyleyemem. Bence markamın ve benim yükselişim devam ediyor. Lübnan’daki ilk moda şovum her şeyi başlattı. Milan’daki ikinci defilem, Paris’teki üçüncü defilem, kraliyet ailesine mensup kişilere gelinlik dikmem, Jennifer Lopez’in iki ay önce New York’da bir galada elbisemi giymesi bunların hepsi bir bütün.
Kariyeriniz boyunca sizi en çok destekleyen, önünüzü açan insan kimdir?
- Kendim. Ben hep kendimi gaza getiririm. Herkese de tavsiye ederim.
Şu anda bir tek Paris Fashion Week’de mi defile yapıyorsunuz? Peki müşterileriniz en fazla hangi ülkeden?
- Evet şu anda hem haute couture hem de hazır giyim defilemi yılda ikişer kere bir tek Paris’te yapıyorum. Ama müşterilerim her yerden. İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya ve Ortadoğu çoğunlukta. Türkiye’den de hiç azımsanmayacak sayıda müşterim var. Hatta geçen yıl ünlü bir şarkıcınız Paris’teki atölyeme geldi. Ona çok şık bir sahne kıyafeti diktim. Yanında asistanı vardı. Ama ismini şu an hatırlamıyorum.
Sizi tercih etmesinden en çok gurur duyduğunuz ünlü hangisi?
- Bu noktada ünlü ünsüz ayrımı yapmıyorum. Yapamam. Bana gelen, güvenen, kendini emanet eden her kadın benim kraliçemdir.

KADININ EN GÜZEL YERİ KALÇA

Bazı kıyafetleriniz var ki bakarken bile gözlerimiz kamaşıyor. Elbiselerinizin bu kadar şaaşalı olmasını nasıl açıklarsınız?
- Ben detay tasarımcısıyım. Rüyaları tasarlıyorum. Kendisini rüyada gibi hissetsin, o elbise onu bulutların üzerine çıkarsın istiyorum. Bu yüzden de mümkün olduğu kadar parlatıyorum. Swarovski’ler, yarı değerli taşlar kullanıyorum. Kadın vücudunun en iyi tarafını ortaya çıkartmak benim işim. Gizlemeyi, kapatmayı, örtmeyi hiç sevmem. Feminenliği ortaya çıkarırım. Renkleri de kumaşları da bu mantıkla seçiyorum. Yunan tanrıçalarından ilham alıyorum.
Ruhunuzun derinliklerinde bir assolist mi saklı?
- Sanırım evet.
Dansözler size ilham verir mi? İlk dansöz izlediğiniz anı hatırlıyor musunuz? Küçük bir oğlan çocuğuydunuz herhalde?
- Kesinlikle. Küçücüktüm, televizyonda görmüştüm. Donup kalmış, büyülenmiştim. 20 yıl önce Beyrut’ta dansözler çok önemliydi. Çok meşhurları vardı. Şimdi o kadar kalmadı. Hatta bu işe yeni başladığımda ünlü bir dansöz için sahne kostümü tasarlamıştım. Bbenim için değişen bir şey yok. Oryantaller ve arabesk kültür hala ruhumu besliyor. Zuhair Murad markasının kış koleksiyonunu padişah haremlerinden yola çıkarak tasarladım.
Kadın vücudunun en çok neresi size ilham verir?
- Önce omuz, sonra bel ve kalça... Kalçalar çok önemli. Bana göre erkekle kadın arasındaki en önemli fark kalça. Hiçbir erkekte öyle kıvrımlı bir hat yok.

İSTANBUL EVİM GİBİ

Hâlâ doğduğunuz topraklardan ilham almaya devam ediyor musunuz? Ve bu ilhamın bir gün tükeneceğinden korkmuyor musunuz?
- Beyrut’da yaşıyorum. Asıl evim orada. Arada Paris’e gidip geliyorum. Ve Lübnan’daki ilhamın tükeneceğini hiç zannetmiyorum. Oradaki hayat enerjisi hiçbir yerde yok.
Son yıllarda moda dünyasında Lübnanlı modacıların yükselişi konuşuluyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- O kadar çok bastırdık ki içimizdeki duyguları. Şu anda bir patlama yaşanıyor. Daha da büyüyeceğimizi, Beyrut’da modanın çok önemli bir endüstri olacağını düşünüyorum.
Türkiye’ye bu ilk gelişiniz mi?
- Üçüncü gelişim. Daha önce Çırağan’da yapılan iki düğün için gelinlik dikmiştim. Gelinlikleri getirmek için gelmiştim.
İstanbul’da kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Bu şehir benim ülkeme çok benziyor. Görüntüsü, yemekleri, doğası, misafirperverliği... Bir buçuk saatlik bir uçak yolculuğu yaptım ama yabancı bir ülkede değil gibiyim.

MANGO SAYESİNDE TANINIRLIĞIM DA MESLEK AŞKIM DA İKİYE KATLANDI

Mango gibi uluslararası bir markayla yollarınız nasıl kesişti?
- Onlar beni aradılar aslında. Böyle bir şeyi kabul eder misin, diye sordular. Hemen evet dedim. Çünkü benim için yeni bir heyecan olacaktı. Couture ve lüksten biraz uzaklaşacaktım. Mango çok popüler ve büyük. Bir yıllığına sözleşme imzalamıştık, dört yıldır çalışıyoruz. Çünkü Mango by Zuhair Murad koleksiyonu dünyanın her yerinde çok satıyor. Koleksiyonlar mağazaya girdiği gün tükenme noktasına geliyor. Mango aracılığıyla geniş kitlelerle buluşmaktan büyük keyif alıyorum. Zuhair Murad markasına parası yetmeyen birçok kadınla Mango’da buluşuyoruz. Tanınırlığım da mesleğime olan aşkım da Mango sayesinde katlandı. Başlarda Mango için yaptığım tasarımlarda maliyetleri düşürmekte zorlandım. Ama sonra öğrendim. Mango ekibi çok yardımcı oldu. Onlar bu alanda profesyonel. En iyi fiyata iyi kumaşı buluyorlar. Aksesuvarların ucuz ama en kalitelisi nereden alınır, biliyorlar.

SEKSİLİK GİZEM İSTER

Feminenliğin sırrını çözdüğümü düşünüyorum. Kadınları seksi göstermek konusunda epey uzmanlaştım. İçindeki cazibeyi dışarı çıkarmak isteyen kadınlara kendileri gibi olmalarını ve seksilik konusuna fazla kafa yormamalarını öneririm. Unutmayın herkes her yerinizi görüyorsa seksi olamaz, ucuz ve basit durursunuz. Seksilik gizem ister, ulaşılmazlık ister. Önce seksi olduğunuzu kendiniz hissedin. Çünkü ne hissediyorsanız onu yansıtırsınız. 

Sibel Arna

-röportaj alıntıdır-

Hiç yorum yok: