"Birini gücendirmektense acı çekme ihtimalini göze alırız."
Aşağıda filmi eleştirmekten ziyade övmeye, mümkün olduğunca izlettirmek için sizi baskın bir merağa salmaya çalışacağım. Sinemanın teknik ve sanatsal gücünün yanında psikanalitik açıdan da okunması gerektiğini savunanlardanım. Fincher abimiz de filme bunu güzel serpiştirdiğinden haydi buyrun yazıya.
Aşağıda filmi eleştirmekten ziyade övmeye, mümkün olduğunca izlettirmek için sizi baskın bir merağa salmaya çalışacağım. Sinemanın teknik ve sanatsal gücünün yanında psikanalitik açıdan da okunması gerektiğini savunanlardanım. Fincher abimiz de filme bunu güzel serpiştirdiğinden haydi buyrun yazıya.
Filmin yönetmeni demin de değindiğim gibi David Fincher. Yani Fight Club, Se7en, Panik Odası, The Social Network gibi kaliteli ve zeki yapımların yönetmeni. Senaryo ise Stieg Larsson isminde İsveç vatandaşı çok sevgili yazara ait. Larsson kitabın üçlemesini bitirdikten çok kısa süre sonra hayatını kaybetmiş.
The With The Dragon Tattoo ilk olarak İsveç yapımıyla karşımıza çıktı. Yönetmenliğini Niels Arden Oplev üstlenmişti. İki film karşılaştırılınca ben Fincher'in süslediği, biraz daha renk, müzik, güzellik kattığı ikinci filmi daha çok beğenenlerdenim. Hele o giriş jeneriğinin güzelliği, Led Zeppelin şarkısının coverı ile bezenmiş animasyon, sizi filme zaten fazlasıyla hazırlıyor. Jeneriği buradan izleyebilirsin. (Jenerikte Onur Baştürk isminde bir Türk deha da çalışmış. Kutlarım.) Film iki buçuk saat sürmüş olsa da nasıl geçip gittiğini anlamıyorsun. Fincher filmin içinde hareketi, sanatı, müziği, şiddeti o kadar ölçülü kullanmış ki, film boyunca " ah artık geçse" dediğim sekans yaşamadım ben kendi adıma.
Filmin gösterime girmesinden sonra, gerek başrol oyuncusu Rooney Mara ve Daniel Craig'in enfes oyunculuğu, gerekse yapımın totaldeki başarısı, filmin birçok yerde karşımıza çıkmasına vesile oldu. Oscar heykelciğinden de en iyi kurgu ödülünü alarak haklı bir başarı elde etti diyebilirim. Az bile...
Benim filmi izlerken asıl dikkatimi çeken ve eminim birçok izleyenin dikkatini dahi çekememiş birkaç detay var. Ve asıl bunlar benim filme bağlılığımı artıran noktalar oldu. Lisbeth karakterinin geçmişinde babasının tecavüzüne uğramış olması ve babasını öldürdükten sonra "deli" damgasını yediği, biraz aykırı, başka ya da farklı bir kız olmasını filmde de anlıyoruz. Bu psikolojik travmayı yaşadığını yanına yaklaşan her erkekte tedirginliğinden belli oluyordu. Hafif bir uzaklaşma durumu, başı önünde, çocuk gibi saklanarak toplum içerisinde dolaşması, kurulan nezaket cümleleri (nasılsın bile) O'na gereksiz ve içtenlikten çok uzak geliyordu. Filmde kendisine tecavüz eden adamın yanındayken ilk yaşadığı zoraki masturbasyonda oda dışından gelen yoğun elektrik süpürgesi sesi çok etkileyiciydi. Elektrik süpürgesi sesi, bebeğin anne karnındayken duyduğu seslere en çok benzeyen ses denir. Hatta bebeğiniz huzursuzlanıyor, uyuyamıyorsa elektrik süpürgesi ya da saç kurutma makinesi sesi açıp dinletindiye salık verilir anne babalara. Çocuk o zaman kendini güvende, huzurlu hissecektir çünkü. Lisbeth'in de o sekansta rahme dönme isteği vurgulanmış, korunmaya ihtiyaç duyduğu. Ve bu benim için filmi aldı, bir noktaya çıkardı anlatmam mümkün değil.
Yine Lisbeth karakterini yatağa bağlanarak tecavüze uğradıktan sonraki gün sol ayak bileğine dövme yaptırırken görüyoruz. Bu bi anlamda hem kendini cezalandırma, suçlu hissetme, hem de yaşadığını vücuduna imza atma gibi geldi bana. Ayaklarını oraya gittiği için cezalandırma... Yaptığından pişmanlık. Bunlar ufak fakat etkili detaylardı benim için. Ve tüm yaşananların sonunda içinden güçlü, ateş saçan bir ejderha çıkıyor Lisbeth'in. Gerektiğinde ölüm alevleri saçabiliyor etrafına. (Filmin saçmalığı da işte tam buradaydı; talihsiz olayları yaşamadan da bişeyler yapamaz mıydı?)
Vikipedi'de ejderha için şunları yazmışlar:
"Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir kertenkele veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır. Genellikle ağızlarından ateş çıkardıkları da söylenmektedir. Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır.
Avrupa'da uğursuzluk getirdiklerine inanılır ; fakat uzakdoğuda uğur ejderha ile bir tutulur. Çin'de oniki burçtan biri ejderhadır. Avrupa'da pek çok efsanede kötü karakterdir; fakat uzakdoğuda ejderhaların sonsuz iyilik ve bilgelik getirdiklerine inanılır. Efsanelere göre yumurtlarlar. Bazı mitlere göre yavrularına karşı şaşırtıcı derecede iyi anne olabilirler. Hazine biriktirirler ve onları korurlar."
Lisbeth karakteriyle özdeşleştirirsek ejderha dövmesi, içindeki patlamaya hazır öfke, güç, hırs, öç ifadesinin yerine kullanılmış diyebiliriz. Ejderha kuvvetli ve yumurtlayabiliyor tıpkı Lisbeth gibi. Giydiği kıyafetler dişilikten epey uzak, saçlar içindeki isyanı doğrular şekilde havaya dikilmiş, kaşında dudağındaki piercingler hem kendini suçlama, cezalandırma hem de farklı bir yere ait olmaya duyulan ihtiyaçtan dolayı yerinde kullanılmış. Başkaldırı...
Kadın yanını yadsıma, güçlü olanı seçme isteğinden de filmde biseksüel yanına da değinilmiş. Lisbeth'in barda tanıştığı kadın karşısında erkek rolünü üstlenmesi, evine götürmesi, muhtemelen klitoris odaklı (kadın pipisi) orgazm yaşaması -ki rahim etkisinden kurtulamamış kadın vajina orgazmını bilmez, yaşayamaz- en sonunda da sayın gazetecimizden epey hoşlanıp, O'na güvenerek, O'nunla kendi isteği ile beraber olması ve en son vajinal orgazm yaşaması -ki bunu ilk kez görürüz- dikkat çekici noktalardı.
"Film çok basit bitti", "Lisbeth gibi güçlü bir karakter bile aşık olunca sudan çıkmış balığa döndü" "İsveç yapımının yanında bu filmin esamesi okunmaz" vb söylemlere kulağınızı tıkayın, bence bu filmi ya da İsveç yapımı diğer filmi izlemeye çalışın. Ben kendi adıma okuduklarım, araştırdıklarım ışığında Lisbeth'in "hali"ni gayet iyi anlamdırabildim. Yani bana flahbacklerle dönüp dönüp geçmişini göstermesine gerek kalmamıştı. Biraz kuyruk bilimi, cinsel kimlik karmaşası üzerine okumuş, seks içgüdüsünün insan hayatındaki en büyük içgüdü olduğunu bilen arkadaşların filmi mutlaka seveceğini biliyorum. Saygılar.
2 yorum:
Duymuştum fakat izlemek bir türlü kısmet olmadı, en kısa sürede mutlaka izleyeceğim. Teşekkürler.
teşekkür ederim ben de. Rahatsızlık vereceğini bilerek oturmalı başına. Tabii ki yine kişisel görüşler söz konusu. Ben beğenirim, siz beğenmeyebilirsiniz. Ama göstermeye çalıştığım detaylar ışığında filmi farklı okumak mümkün olacaktır, yazıdaki tüm derdim bu.
Yorum Gönder