15 Şubat 2011 Salı

Günden Kalanlar - 4


* nescafe gold ve kaynamış süt. çok az şeker. Çoğu kez karnımı doyurduğunu hissediyorum.

* 4-5 gündür pencere camında bir misafirimiz var. kocaman bir çekirge. nerdeyse bir uçlu kalem büyüklüğünde. kalemi yanına götürüp ölçtüm. hoşgelmiş sefalar getirmiş ama sanırım uyuyo. 

* Hava bugün de pusa dönmüş. Dün bahar geldi sanmıştım oysa. Güneş mutfağın her yanını aydınlatıyordu. 

* En sevdiğim ay Nisan. Bir kızım olsa adını Nisan bile koyabilirim. Ayların en güzel adlısı, Nisan. Çünkü Nisan ayı Mart kadar soğuk değildir, Mart kadar belirsiz değildir. Bi ısınıp bi soğumaz hava. giderek artan sıcaklıklar vardır. Kuzular doğar, çayırlar yeşil ot ve çiçeklerle dolar, gökyüzü masmavi ve şimdi bi ressamın elinden çıkmış gibi tazecik bize bakar. Sanki hava temizleniri yeniden bi doğuş başlar. Sen akşamları biraz ürpersen üzerine ince bi hırka giyersin olur biter. efil efil etekler olur giydiğin giymediğin. hormonal dengen bi hoş olur. Aşkların temeli atılır. için içine sığmaz, sebepsiz için cıvıldar. Nisan.. güzel ay.

* Lise yıllarımda annemle başladığım çay günlerime şimdi tek başıma ve belki de en önde devam ediyorum. Türkiye'de bilirsiniz kaçak çay diye tabir edilen seylan çaylar var, bazen çuvallardan tartıp verirler bazen de sen paketlerle marketlerden alırsın. fakat ben Nahcivan'daki Final marka early grey siyah kutudaki çay kadar güzeline daha rastlamadım. Bildiğiniz o Rize çaylar falan beni kesmiyo zaten, çayı demli içerim. bardak bardak tüketirim. bir kadını itici yapan detaylar başlığı altında bir yazı okumuştum geçen; kıtlama -kırtlama da derler ona- şekerle çay içmesi. ben onu keyif çaylarında hep yapıyorum. özel, sadece içmek için demlediğim çayların hepsi o şekilde hüpletiliyor. hatta Türkiye'den getirdiğim o kırılmış Erzurum şekerleri tükenmek üzere. sadece 3 parça kaldı kabın içinde. ayrıca taa oralardan taa buralara o şekeri taşıdıysam sen bu olayı ne kadar sevdiğimi anla ey okur! hor görme garibi..

* Küçüklüğümden beri yıkanan çamaşırları, özenle asmak, kurutmak, sonra toplayıp katlamak en büyük zevkim diyebilirim. hele ki çamaşırlar yumoş ile yumuşatılmış, mis gibi kokuyorsa.. 

* Belki de çok sık duş aldığımdan, belki ırsi bazı özelliklerden bilmiyorum, saçlarım çok çabuk uzuyor benim. Daha 2 hafta oldu saçlarımı boyayalı yine diplerden beyazlarım pörtledi koca koca. beni bu beyaz saçlar mahvetti sevgili.. :P

* Nahcivan'a geleli 4 ay oldu. 4 ayda izlediğim filmlerin listesini çıkarmaya çalıştım. oturdum defterime tek tek not aldım. benim ismini çıkardığım 60 adet film var şu anda. demek ki geldiğim zamanın yarısında günün 1,5 saatini film izlemeye ayırmışım. Oscara aday olan neredeyse tüm filmleri izleme şansım olduğu için mutluyum. bir tek Biutiful'a ulaşamadım burada. 27 Şubat'a kadar Oscar tahminlerimi ben de buradan yazacağım. Kaça kaç tutturacağımı merak ediyorum çünkü. bu biraz da insanlara çok bilmiş, ukala gelen tavrımı kendi kendime kanıtlama çabam olacak. ben mi az da olsa doğruyu, iyiyi bilmiyorum yoksa siz mi bu durumdan rahatsızsınızın cevabını.. 
izlediğim 60 film içerisinde beni en en etkileyen filmler ise şunlar oldu: Mary and Max, Never Let Me Go, Ponyo, Buried, Blue Valentine, The Machinist, Cyrus, 3 Women, Copie Conforme, The Tree, Welcome To The Rileys  ve Micmacs.

* Never Let Me Go filmindeki o şarkıya duyduğum anda vuruldum. judy bridgewater - never let me go. Judy "darling" derken iliklerine kadar hissediyor kelimeyi. 

* Kış bitiyor ve burada da indirimler başladı.  Türkiye'den getirdikleri paltoları yarıdan da az fiyata satmaya başladı bile dükkan sahipleri. geçen gün ihtiyacım olmadığı halde kendime bir tane siyah militer kabanlardan aldım. cool. :)

* Nahcivan'a geldiğimden beri ne kadar çok film izleyip bilgisayar ve internetle haşır neşir olduysam o kadar az da tv izledim. arada bir "Yaşamdan Dakikalar"a baktığım olurdu. Haşmet Babaoğlu programdan ayrıldığından beri izleyesim gelmiyor programı. demek ki benim için "yaşamdan dakikalar" Haşmet demekmiş. Haşmet'in Hıncal Uluç'a çoğu zaman katlanamadığını, fikir ayrılıklarına düştüklerini, kendini ifade edememekten, başka yerde, başka bir ruh halinde olduğu hissettiğinden dolaı orada olmak istemeyişi  ayan beyan ortadayken daha fazla programa devam etmesi kendisi için eminim ki çok zordu. Haşmet sen hep insan olduğunu hatırlayansın.

* Türkiye'yi yakıp geçen bütün o dizilere şükür ki bulaşmadım. "öyle bir geçer zaman ki" dizisindeki Caroline ve Mete'yi merak edip oturduk bir gün başına, ikinci hafta yine unuttuk. Tek söyleyeceğim bir şeye alışırsan vazgeçmen zorlaşır. ne kadar dışardan bakarsan bir şeye o kadar da eleştirel bakabilir, objektif olabilirsin. Sadece Caroline'e o kadar kızılmasını anlamıyorum. Caroline sadece safi bi salak orada çünkü. Bugün karısına ve çocuğuna bunları yapan adam, yarın pekala sana da alasını yapar. bunu göremeyen bir zavallı kadın O. Unutmayın; bugün başkasına yapılan kötülüğe çanak tutan, yarın o kötülüğün göbeğinde bulur kendini. insanın başkasına nasıl davrandığından kim olduğunu görürsün aslında. sevgi bu kadar yanıltıcı olamaz.

* Son günlerde daha çok aşağıdaki gibi aydınlık ve sıcak bir ev hayali kuruyorum. beyaz renkler, sadelik, huzur..


* Facebook'ta zaytung'un yaptığı espri gibi Yılmaz Özdil olmasa ne paylaşacak bu adam dediğim kişiler var. Özdil bazen duygularıma tercüman olsa da sırf herkes paylaştığı için O'nun yazılarını paylaşmanın yanına bile yaklaşmıyorum. Dün akşam sordum kendime; bu adam bu kadar çatır çatır doğruları bağırırken, nasıl oluyor da birileri bu adamı susturmaya hala çalışmadı? Nasıl başına bişey gelmiyor bu adamın? Meraklardayım..

* Evvelsi gün çocuğun aklını anneden aldığını okudum. doğru mu bu?

Venedik

* İtalya'ya gitme isteğim vardı ama The American ve The Tourist filmlerini de izledikten sonra bu isteğim kat be kat arttı. Öyle ki iki film de içerik olarak vasatın altında olsalar da, sırf o atmosferlere gitmek istediğimden defalarca kez izleyebilirim bu filmleri. Hüzünlü şehir Venedik.. ölmeden önce gelsem sana. Taşan sularında ayaklarımı ıslatsam. Toscana bir bahar sabahında seninle uyansam. Amin. 

  Venedik ve kediler

Hiç yorum yok: