Ama bu işte çok ciddi bir haksızlık vardı ve malesef senin hiç kabahatin yoktu. Seni orada öylece gördüğümde hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını anladım. Tanrının varlığının kanıtı karşımda duruyordu işte. Otuz saniye içinde seninle evlenmek zorunda olduğumu fark ettim. Bir kaç dakika içinde de başka türlü yaşanamayacağından emin oldum. Hayır hayır, ilk görüşte aşk falan değildi bu. Bir kaç kere ilk görüşte aşık olduğum olmuştu geçmişte. Bu ilk görüşte mecburiyetti, ilk görüşte başka tüm görüş açılarının hükümsüzleşmesiydi, olası bütün başka ihtimalleri ortadan kaldıran ilahi bir karşılaştırmanın tezahürüydü senin karşıma çıkman. İsmini bile bilmiyordum henüz ama o an bu dünyanın en önemsiz ayrıntısıydı. Farketmezdi çünkü ismin her ne idiyse dünyanın en güzel ismiydi kesin. Başka bütün isimler, başka bütün kadınlar çirkindi artık. Karakterimi ve ruhumu öylece avuçlarına bırakmalıydım. Tek başına oturuyordun, herhangi bir şey yaptığın yoktu. Kitap da göremedim masanda. Belki de okumaktan pek hoşlanmıyordun. O an elimdeki kitaba nefret dolu bir bakış fırlattım, madem sen kitap okumayı sevmiyordun, tamam ben de bir daha elime kitap falan almazdım. Yeşil bir parka vardı üzerinde. Solcu muydun yoksa? Ben de olurdum, iki dakikada dünyanın en ateşli devrimcisi olurdum. Seninle eylemlere giderdik sen en önde yürürdün ben de hemen yanında. Tehlike sezersem miniminnacık canımın içi ellerinle tuttuğun pankartı usulca alıp sopasını çıkarır, senin canını yakma ihtimali olan polisaskerzabıtahalk v.s güruhuna kahramanca saldırırdım. Belki de ilgin yoktu böyle şeylerle. Benim de olmazdı. Artık olmazdı. Toplumsal duyarlılıkların canı cehenneme, eğer istersen senden başka hiçbir şeyi düşünmezdim. Alış veriş delisi tüketim çılgını hoppa bir oportinisttin belki. Ne güzel.. Ömrümü ve kredi kartlarımı seni mutlu etmek için ayaklarına sererdim. Sana çanta alırdım sen rengini beğenmez surat yapardın sonra gidip başka renginden alırdım yarı yolda ya bunu da beğenmezse sevdiceğim diyerek geri döner her renginden alırdım. Arkadaşlarımla görüşmemi istemeyebilirdin. Hakkın, ben de zaten onlarla görüşmek istemiyor olurdum, artık sıkılmış olurdum onlardan, bütün dünyayla bağımı kesmeye hazırdım.. Muhakkak evlenmemiz lazımdı. Aksi halde insan ırkını büyük bir tehlike bekliyor olurdu. Beş dakikadan fazla zaman geçmişti ve ben geleceğimizle ilgili pek çok ayrıntıyı planlamıştım. Tanışmak dışında hiçbir engel kalmamıştı önümüzde ama bu kadar şeyi hallettikten sonra elbet tanışırdık da. Tanışırdık sonra da gidip bir yerlerde evlenirdik. Akıllı bir kadın olduğun o kadar ortadaydı ki buna karşı çıkacağın benim zavallı aklımın ucuna bile gelmiyordu. Bir ara çantandan sigara çıkardın ve yaktın. Allahım, bir sigara nasıl böyle güzel tutulur. Hani zararlıydı sağlığa. O ellerin tuttuğu her şey ömre ömür katardı. Ellerinle kutsadığın bir nesne nasıl zarar verebilirdi herhangi bir şeye. Tek bir hareketinle bütün bir sigara sektörünü aklayıp masumlaştırdın sen orada. Sonra garsona seslendin ve çay istedin. Çocuğu oracıkta öldürebilirdim. Neden seni yormuştu? Sen istemeden getirseydi ya çayını? İnsanların kalanının ne kadar aptal olduğunun kanıtı değil miydi işte bu hareket. Ben mesela garson olsaydım, sen içmek istediğin şeyi içinden geçirir geçirmez masana bırakmış olurdum. Bunu nasıl yapardım açıklayamıyorum şimdi sana ama Allah bana kesin yardım ederdi. Sen de ederdin.. Parmağında yüzük yoktu. On dakikadır telefonla da konuşmamıştın. Hatta saate bakmak için bile telefonunu çıkarmadın. Belki cep telefonun bile yoktu. Cep telefonunun canı cehenneme. Hemen yerimden kalkıp telefonumu porsuğa fırlatmak istedim, ama senden o kadar uzaklaşamazdım. Çaresizce cebimin en uzak noktasına atıp kendisiyle ilgili parçalayıcı eylem planımı sonraya erteledim. Onbeş dakika olmuştu tam. Ve birden içime bir sızı çöktü. Ya sıkılıp kalkarsan!! Belki işin vardı, bir çay içip kalkmak üzere oturmuştun ve malesef çayın bitmek üzereydi. Allah o çay bardaklarının belasını versin. O kadar küçük olmak zorunda mıydılar? Neden şöyle iki litrelik ince belli çay bardağı üretmezdi ki embesil çay bardağı üreticileri. Sen şimdi çayını bitirip kalkıp gidersen, ben bütün çay bardağı fabrikalarını kundaklamaz mıydım? Yok yok, bu korkuyla yaşanmazdı. Artık harekete geçmeliydim. Yavaşça yerimden kalkıp sana doğru yürümeye başladım. Ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ama emindim allah bana yardım ederdi. Masana yaklaştım, yaklaştım, yaklaştım.. merha.. dedim.. ba diyemedim. Ben ba demeden sen ötmeye başladın. Evet evet, ötüyordun. Gözlerimi açtım.. Saat yedi.. Telefonumun alarmı.. Hay sokayım böyle işe.. Rüyaymış.. Allahım!! Bari bana seslenmesine izin verseydin öyle öttürseydin sıçtığımının telefonunu. Adını öğrenseydim bari.. Artık varlığından emin olduğum hayatımın kadınını ismini bilmeden nasıl arayacağım sokaklarda ?? Telefonumu elime aldım.. Porsuk da çok uzak. Allah kahretsin dedim.. Kalktım...
http://lidar-kkyy.blogspot.com/2011/01/ruya.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder