30 Haziran 2012 Cumartesi

Günün Adresi :)


Murat Menteş- Korkma Ben Varım


Alıntı



‎"Zaman bir su gibi akıp gidiyordu. Yüksel’e filmleri vereli bir hafta, kadınların kıçından işemediğini öğreneli iki yıl olmuştu. İkisi de dün gibiydi oysa."

Alper Canıgüz - Oğullar ve Rencide Ruhlar

28 Haziran 2012 Perşembe

Çekim Yasası'ndan..


İyi, güzel peki Tanrı’yı tanımlayalım? Tanrı: Herhangi bir şekilden farklı olan,gücü sonsuz olan, her zaman varolan,yokedilmeyen,yaratılmayan yaratandır. Gördüğünüz gibi tanımlar birbirine çok uyuşuyor!!!

SİZ ENERJİNİN KAYNAĞISINIZ, SONSUZ VARLIKLARSINIZ. SİZ TANRI’NIN GÜCÜSÜNÜZ, TANRI’YA NE DİYORSANIZ SİZDE O’SUNUZ!!! 

Gördüğünüz gibi, isteğimize ulaşmak için gerekli olan enerjiye sahibiz. Bize sadece hedefimize odaklanmak, onu gerçekleştirmek kalıyor. 

Gerçekliğinizin çeşitliliği sizi özgür bıraksın ve istediklerinizi seçin ve yaşamak istediğiniz bir şey gördüğünde,onu düşünün.Onunla ilgili duyguyu bulun ve o duyguya bürünün.Ondan bahsedin,onuna ilgili yazın.Onu kendi gerçekliğinize dönüştürün ve yaşamak istemediğiniz deneyimleri görünce,onunla ilgili konuşmayın yazmayın, endişelenmeyin, tepki vermeyin, görmezden gelmek için kendinizi zorlayın, dikkatinizi vermeyin, istediklerinize olan dikkatinizi bölmeyin!!! 


Sonuç olarak: 

Emrimizde olan evrenin kataloğundan seçtiğimiz hedeflere tamamen odaklanmalıyız. 

Zihnimizde hedefin gerçekleştiğini canlandırmalıyız. 

Engellerin bizi yolumuzdan çıkartmasına izin vermemeliyiz. 

Her zaman hedefimizin olacağına inanmalı ve hedefimizden ne olursa olsun vazgeçmemeliyiz. 

Çünkü evren neye odaklanırsak bize onu getirir. 

Eğer “Param olacak” derseniz paranız olur fakat bu esnada “Bu bir işe yaramıyor, vazgeçiyorum” derseniz, yakınlaştığınız hedeften uzaklaşıp başa dönersiniz!!! 


Nil GÜN - Çekim Yasası

Fotoğraf: Veronika Pinke

27 Haziran 2012 Çarşamba

Alıntı


İnsanlarla problemim ne biliyor musun Gölge? Yoruyorlar beni, onların yanında hiçbir şey yapmasam bile çok yoruluyorum. Endişelerine ortak olmamı istiyorlar, mutluluklarını paylaşmamı, acılarını kendi acımmış gibi hissetmemi istiyorlar. Bunları yapabilirim aslında, çok bir şey yapmaya gerek yok, bir kaç jest ve mimikle her şeyi anlıyormuş gibi görünmem mümkün. Ama bitmiyor işte Gölge. Bir insanı bir kez anlar gibi yaptın mı sonu gelmiyor bunun. Dipsiz bir empati kuyusunun içine çekmeye çalışıyorlar sonra. Kimsenin kimseyi umursamadığı bir yer var mı Gölge? Benim gerçekten mutlu olabileceğim tek yer orası galiba..

Ali Lidar

Günün Fikri :)


Alıntı



Aşk sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş. Bir sarmaşık çınarları, servileri nasıl sarıp sarmalarsa, aşk da öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri. Ve her sarmaşık, sardığı ağacı kuruturmuş sonunda. Dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur , çürütür, çökertirmiş.

İskender Pala - Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk

Alıntı


tokalaştık. nedense eli çok soğuktu. "ağabey" dedi; "hakkını helal et, elim çok soğuk..."


bu hassasiyet, bir anda içimi dalgalandırdı. 'içimin dört duvarı bembeyaz badanalı' oldu.

benim güzellik anlayışım işte böyle bir şey...

varsın birileri, "güzellik ondur, dokuzu dondur" sözünden mayo ve iç çamaşır defilelerini anlasın. benim dondan anladığım "renk"tir. mesela bir halk şairi "dağlar yeşil don giyince" der. yani bahar gelince, ortalık şenlenince...

dağ köylerinde söylenen bir ninnimiz "yeşil donlu melekler / kabul olsun dilekler" diye başlar.



İbrahim Tenekeci

Sen Şimdi Gidecen ya Cehennem’in Dibine Git



Fi tarihinde adamın biri bir kızı sevdi. Kız adamı hiç sevmedi. Adam kıza sürekli güzel sözler söyledi. Kız adama hiç güzel söz söylemedi. Adam çok üzüldü. Kız hiç oralı olmadı.
Adam kızı bırakmak istiyordu; ama bırakamıyordu. Çünkü bırakmaya kalktığında içinde, tam göğüs kafesinin altında derin bir sızı oluşuyordu.
Canı yanıyordu. Kıvrana kıvrana ağlıyordu her gece. Söylediğine göre ölüm acısı gibi bir acıydı kızın ona çektirdiği. Aldı başını gitti adam. Bir adamla karşılaştı. Nerede olduğunu karşılaştığının kim olduğunu bilmiyordu adam. Aklı gitmişti.

-Senin derdin nedir?
Diye sordu yabancı adama. Adam uzun uzun anlattı. Zaten kimi görse ona anlatıyordu derdini.
Yabancı tam 40 gün 40 gece dinledi genç adamı. 40. gün sordu adam yabancıya,
-Sen kimsin?
Gülümsedi,
-Kim olduğumu boş ver! Sen sadece dediğimi yap, bütün acıların dinsin.
Dedi.

Adam sessizlerin en sessizi oldu bir anda.
Yabancı anlatmaya devam etti:
- Bak delikanlı. Senin de içinde tıpkı diğer insanlarda olduğu gibi, sevgi diye bilinen bir yaşam kaynağı var ve sen sevmek zorundasın. Kimi sevdiğin önemli değildir. Sevgin önemlidir. Sevgini bir şeye yansıtmazsan şimdi olduğu gibi her gece kıvranmaya ve acılar çekmeye devam edersin. Bağrın kanar. İçinde tarifsiz bir boşluk oluşur.
Dedikten sonra sırtında taşıdığı ve üzerinde ‘Kashna’ yazan o çantadan minik siyah bir taş çıkardı.
-Al bunu. Bunu sev sevilmediğinde. Buna anlat dinlenilmediğinde. Bununla dertleş dostların kaybolduğunda. Bunun adı ‘Bağır Taşı’ ihanet etmeyen, hep dinleyen hiç gitmeyen. Sadakatiyle tüm sevgililerden daha sadık olan, aldatmayan o taş bu. Önce buna inan. Sonra canını sıkan biri olursa zihnindeki o cehenneme yolla onu ve bas bu taşı bağrına, bununla dertleş.
Bununla konuş. Tüm sıkıntıların bitecek…


Erdal Demirkıran

Alıntı



"İnsanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... Bir de ben bu halimle
 
kalkip başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?"

Sebahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Alıntı



“Eğer onun gözünde yoksam ne kadar yokum diye düşünmeye başladım. Bunun derecesini tayin etmeye çalıştım. Bütünüyle mi yoktum acaba, yoksa kısmi bir yokluk muydu benimki? Dünyada iki kişi kalsak mesela, arar mıydı? Aramazsa herhalde kati suretle yok sayılırdım onun gözünde. Ya da yolda yürürken ben görmeden önce o görse beni, yolunu değiştirir miydi? O zaman yine kati suretle yok sayılır mıydım? Ya da ikimiz aynı anda göz göze gelsek, yol değiştirmeye imkan olmasa, o zaman selam verir miydi? Selam verirse mecburen mi var olurdum acaba?”

Emrah Serbes - Erken Kaybedenler

Alıntı



Hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiçbir şey istemiyordum.
 
''Sana teşekkür ederim... Teşekkür ederim!..''


Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Günün Hoşluğu :)


26 Haziran 2012 Salı

Sarhoşun Mektubu



Uyanır uyanmaz sana mektup yazmaya karar verdim. Ama bilgisayarın başına geçince bilemedim nereden başlayacağımı çıktım odaya gittim sonra içtim içtim geldim şimdi. Hala da bilmiyorum nereden başlayacağımı ama içimden geçenleri anlatmanın başka yolu da yok. Okursun değil mi sonuna kadar? Bize ne oldu -sen nasıl gittin- bazen bir masal sanıyorum hayatı, yaşadıklarımı (ki daha masalını bile anlatamadım sana)-yaşadıklarımızı ve ben nasıl seyrettim sustum yabancı mıyım şimdi? Kesildi sandım kesilmemiş binlerce kendi kendine konuşmalar iki gün içinde bıçak gibi kesilmez -sen istediğin kadar kesildi de- binlerce duygunun binlerce sözün boşluğu dolar mı öyle kolay. Bir anlaşmazlık bir sevimsizlik bir manasızlık olmadı ki karşılıklı geçirdiğimiz bir an -sen ki benim yanımda bir şeyden çekinmedin söylemekten hareket etmekten en içini açmaktan susmaktan konuşmaktan- şimdi bu susuşunun nedeni kendi öz isteyişin değil işte. Kimsenin yanında benim yanımda olduğun kadar yaşamla, dünyayla, politikayla, edebiyatla, insanlarla senli benli olamazsın bunu sen de biliyorsun. Düşündüğün gibi söylerdin düşündüğün gibi yapardın kuşkusuz saklısız gizlisiz -niye bırakmamı istedin- daha güvendiğin, daha samimi,daha ateşli, daha hoyrat, daha saygılı kişiler mi var etrafında sanki -içim kan ağlıyor be- birbirimize yakın olduğumuz için -en yakın olduğumuz için birbirimize acılar veriyoruz- peki karşılaşınca bir yerde buz gibi kalacağımızı mı sanıyorsun sopsoğuk -yapyabancı sen ki bana başından sonuna kadar iyi davrandın, bunlarda sen yanılmış mıydın pişman mısın yani şimdi, böyle yaparken benim buna layık olduğumu düşünerek yapıyordun -sen bir işi uluorta yapmazsın- Nasıl bırakayım seni bende senin devamın var sende benim devamım. Bu kadar severken seni nasıl olacak böyle. O kadar gün oldu bir parça dinmedi işte sızım. Sen şimdi mutlu musun gerçekten. Ben kendi acımın üstüne eğilmişim bu acı ne diyor bana bir bak -biranın içine katılmış votka gibi- kana dağıldıkça biraz daha sarhoş biraz daha yapayalnızsın aslında.. Bütün diğer insanlar geçerler. İnsanlar şen şakrak uymasana onlara. Onlar nereden bilsinler senin kıymetini bilmez onlar seni sevmesini de beceremezler en güzel ben severim seni hem onlar kağıttan galata kulesi yapabilirler mi hiç yapamazlar işte ben yaparım anlasana kimse yapamaz başka kimse sevemez böyle. Bir konuşsak anlatacağım sana hak vereceksin o zaman. Bir saat seni görebilsem -bir saat konuşabilsek (bana istiyorsan gel desen) bak ne güzel olacak. Ben bildiğin gibi değilim delirmek üzereyim -hadi bezginliklerini usantılarını bırak- Ah daha neler yazmak istiyorum sana bir bilsen. İnsanlara bakma sen sözüm ona seni elde ederek bir şeyleri yenecek kendine güveni çoğalacak ama sonra seni yarı yolda bırakacak sevmesini bilmeyecek insanları bırak. Ellerinin çizgisi ellerimin çizgisine tıpatıp uyan sevgilim beni bir dinlesen.

Bu mektubu yazmak bile ağırıma gidiyor sevgi gösterisi yapıyorum sanma sakın beni. Aklının karışıklığını bir yensen bir oraya bir buraya bakarak değil -çıkar at aklından başkalarını kaç kere söyledim sana- harap olacaksın sonra. Benimle olmandan geçtim sen kendinle de olamayacakasın sonra. Seni kendi kendine kuşkuya düşürsünler ister misin - ne buldun o adamda yaz da inanayım bari- yalnızlığımla/yalnızlığınla başbaşa bırakmaktan başka ne verdi sana. Ben canımı ısırdım öyle yanıyor ki seni sevmesini bile beceremeyecek işte değer mi buna. Ama bilmiyor musun mutsuzluğumun ne olduğunu -böyle yanıtsız günler- kendi kendimi yıkıp bitireceğimi. Yaşayamıyorum işin kötüsü şurada üç adım ötede neşe, kalabalık dere gibi akıyor ben çok güzel susup oturuyorum bağıra bağıra susuyorum kimse duymuyor.. Kendime karşı sonsuz bir öfke var içimde -paramparça etsem kendimi kanmayacağım- gözyaşlarıma bile sahip olamadım. Başka hesaplar adına akıp gittin. İşte diyorum şimdi yaşadıkça hissedeceğim duygu.. Şimdi heyecanlı, biraz sonra dargınımsı, daha sonra içine kapanmış pus içinde. Unut der -sever mi acaba tekrar sevmez mi- değişti mi değişmedi de kendini başka bir yöne atmaya mı çabalıyor. Ama bitmez ki hiçbir şey..Seni düşündükçe kahroluyorum. Bu kız şimdi bir sürü saçma sapanlığın ortasında ne yapar tek başına diyorum. Kalabalığın içindedir ama tek başınadır yinede. Ankara sıcağında beni çağırıyordur farkında olmadan diyorum -arıyordur- ben yanında olmalıyım patlıyordur can sıkıntısından onlarla -canım sevgilim ayırmasana beni kendinden bitirmesene bizi adam mı var sanki etrafında seni sevebilecek uyma sen onlara- seni sevebilecek- senin ayaklarına kapanacak- bazen hoyratlık edecek -bazen kardeş gibi- hazin sevdalı- bazen kendi duygularının dalgasını geçebilecek -sadakatsiz görünürken ölünceye kadar vefalı.. En uygunsuz kişiler bile zoraki uygun yapıp kendilerini ve aralarını açmazken biz tabi ki uygunuz ama uygunsuz yapıyoruz birbirimizi. Yanımda uyusan,düşünsen,sigara içsen -ben yerde yazılar yazsam- kitaplar okusan (hatırlasana ne güzel kitap okumuştun gülhane parkında uzanıp, ben sana bakmaktan ne yapacağımı şaşırmıştım) yazsan az mı mutlu olurdun? Senin o öcü yanındakilerden çok gördüm ben hayatı İstanbulun bir barı zannedip yaşarlar seni sevmeyi de beceremezler okunmaz da yanlarında, kule de yapamazlar sana. Yapılacak dubaraları, jestleri, kişilik numaraları ellerinden sıyrılıp alınınca güneşte kalmış hamamböcekleri gibi kuruyup kalırlar yanında. Bütün hırsım, acım -bak zangır zangır titriyorum ya şurada- senin bu türlü değil başka türlü bir yaşama layık olduğunu yüzde bin beş yüz bilmemden. Ben bilmiyor muyum senin ne kadar serbest tavırlı olsan da içindeki masumiyeti sökemediğini, delice hareketlerinin nedeninin içini kerpetenleyen baskıların tepkisi olduğunu az mı tartıştık seninle...

Pişmanlık başka hiçbir şeye benzemiyor. Sana yazacak anlatacak o kadar çok şeyim var ki aslında. Ama doğru kelimeleri bulamıyorum bir türlü. Deli saçması diye gülüp geçme sonuna kadar okuduysan bunları. Bak canım ben seni seviyorum.. Daha o kadar çok gezeceğimiz yer, okuyacağımız kitap, içeceğimiz içki, dinleyeceğimiz müzik ,seveceğimiz çocuk, izleyeceğimiz film var ki.. Delilik bu yaptığın. Bak düşün bir daha düşün.. Daha önce düşündüm çok düşündüm deme bir daha düşün. Beni düşün, seni nasıl sevdiğimi düşün hiçbir şey için geç değil biliyorsun. Senden başka hiç kimse, hiçbir şey umurumda değil benim. Ne olur gel de bana. Sorgusuz sualsiz devam edelim kaldığımız yerden seni benden başkası nasıl böyle güzel sevsin..Sevemez işte hiç kimse.Bitmeyelim biz. Düşün..

Hoşçakal "Canım sevgilim"... 



-ali lidar-

Günün Stili :)


25 Haziran 2012 Pazartesi

Günün Karikatürü :)


Kaynak: Uykusuz Dergi

Dağ Evi :)


Pil - Roni Margulies



"pil takacaklarmış" dedi, "kalbime
bir dönemi daha ömrümün
kapanmış olacak böylece
ne futbol artık ne güreş ne dağcılık"

"cemil" dedim (çocukluk arkadaşım
doğumu benimkinden beş gün önce)
"ne güreşle ilişkin var ne dağlarla
ne de bir topa vurdun bunca yıldır bir kere"

"olsun" dedi, "önemli olan o değil ki
ya yarın birden canım çekerse?"
Roni Margulies - Pil

23 Haziran 2012 Cumartesi

21 Haziran 2012 Perşembe

20 Haziran 2012 Çarşamba

Alıntı



Bir ağacın meyveleri olgunlaştığında toplanmazsa ya dalında ya da yerde çürüyüp gider. İşte bizler de böyleyiz. En verimli çağımızda halen kabuğumuzu kıramamış ve alıştırıldığımız çevrenin dışına çıkma korkusu ile yaşadığımız sürece asla kendimizi aşamayız. Kabul görmemek, dışlanma korkusu ile en verimli zamanlarımızı zihinsel / fiziksel anlamda üretmek yerine toplumun klişeleşmiş alışkanlıklarına kendimizi koyvermişiz. Biliyoruz ki, bir ağacın en olgun meyveleri güneşe bakan, en üst dallarda yer alır. Bizlerin de en verimli çağları bilgiye ve eleştiriye açık, insanlarla tek bir vücut haline gelmekten korkmadığımız zaman olacaktır.

T.GEZİCİ

Tatil İsteği Baş Gösterdi Bende :/


19 Haziran 2012 Salı

Beş İnceliği Yücelt, Dört Kötülükten Kurtul!



Konfüçyus dedi ki;
Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul!

Öğrenci sordu:
Bu beş incelik nedir?

Konfüçyus yanıtladı:
1- İyi insanlar, müsrif olmadan eli açık olurlar,
2- Gocunmadan çalışkan olurlar,
3- Haris olmadan istek duyarlar,
4- Mağrur olmadan rahat davranırlar,
5- Ürkütücü olmadan saygın olurlar.

Öğrenci sordu:
Dört kötülük nedir?

Konfüçyus yanıtladı:
1- Nasihatsız infaz; bu, gaddarlıktır.
2- Öğretmeden başarıları ölçmek; bu, kabalıktır.
3- Yönetimde gevşek olup sınırları koymak; bu, kötü niyettir.
4- Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak; bu, bürokrat olmaktır.


-alıntıdır-

Günün Sözü


Retro Mekanlar







Alıntı



Klişe cümleler, klişe bilgeler, klişe öneri paketlerinin müstakbel kobayıyız.



Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, diyerek bilgevari hava basanlar, gözlerinin gördüğü görüntüye ön sıradan tav olanlar, aynı hamamda bulunan kurnanın kenarından sarkan taslar! 

Ak ile karayı

İyi ile kötüyü

Doğru ile yanlışı 

Sadakat ile ihaneti 

Minnet ile cinneti 

Chat ile çutu 

Et ile otu 

... ve 

6 ile 9 'u ayırt edecek idrak yeteneğini edinmek, 

ancak ezberi bir kenara bırakıp yorumculuğunu konuşturmakla mümkündür. 

Özünde hiçbirimiz dürüst değiliz, işimize geldiği kadarız. 

İşin öncüsü Amerika ! 

Avrupa ona yol arkadaşı 

Ortadoğu hamurlaşmış maşası 

Arap Yarımadası bir reklam arası 

Uzakdoğu tava'nın kızgın yağı 

Rusya evin şırfıntı kızı 

İsviçre para kasası 

Bize düşen ne? 

Bunların tasası... 

Herkesin doğrusu var, kimse yanlış değil, 

Şeytan diyor ki: Değiştir şu kafayı! 




Abdullah Koçoğlu / Farkındalık ya da Farkındanalık / İskenderiye yayınları / sayfa : 144 -145


Fotoğraf: Norman Parkinson

Alıntı



O beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. 
Bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim.
Şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani, çekilip gidiyordu. Fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönme imkânı yoktu. Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu arayacaktım.

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

18 Haziran 2012 Pazartesi

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum




sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.
 

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.



ah muhsin ünlü

17 Haziran 2012 Pazar

Bi Kitap Okuma Köşesi Daha :)


Alıntı



Bazan bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret falan değil.. İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor.. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar bi
rdenbire büyüyüveriyor. Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor.. Zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karıca gibi ezip geçiverecek. Böyle acz içindeyken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor. Bilmem beni anlıyor musunuz? 

Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan

16 Haziran 2012 Cumartesi

Alıntı


Âşıklar arasında asla denklik olmuyor. 
Biri daima ötekini gölgeleyip büyümesini engelliyor. Gölgede kalan da daima kaçıp kurtulma ve bu sayede büyüyüp serpilme özgürlüğünü kazanmak için kıvranıyor. Kuşkusuz aşkın tek trajik yönü bu!
LAWRENCE DURRELL (İskenderiye Dörtlüsü, Justine)

Bu sıcaklarda kışı özleyen var mı? :)


Günün Mekanı :)


Alıntı



Her şeyin bir vakti vardır: Boğulmak ve iyileşmenin, yıkılmak ve güçlenmenin, ağlamak ve gülmenin, yas tutmak ve dans etmenin, aramak ve kaybetmenin, parçalanmak ve kenetlenmenin bir vakti vardır.

Berlin Alexanderplatz'den

Alıntı



"Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı. Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum."

Mina URGAN - Bir Dinazorun Anıları

15 Haziran 2012 Cuma

Nahcivan'dan aldığım porselenleri hatırlatıyor :)


Mekanın Cool'luğuna... :)



Yazlık evler





Günün Mekanı :)


Fincanlara mest oldum :)


kitap okuma köşesi


Alıntı



Mutlu insanların mutlulukları birbirine benzer, mutsuz insanların mutsuzluğu ise kendine özgüdür. Sevinç neredeyse kollektif bir duygudur, mutsuzluk ise genelleştirilemeyecek kadar kişisel. Bu yüzden de insanlar mutlu olduklarında anlatacak yer ararken hüzünlerini ellerinden geldiği kadar saklamaya çalışırlar..

Ali Lidar

13 Haziran 2012 Çarşamba