1- yalnızlık Allah'a mahsustur diyerek her insanı evliliğe mecbur bırakmak, insanoğlunun geliştirdiği en büyük aldatmacalardan biridir. nuh'un gemisine çiftler halinde bindik diye, tüm yolculuğu çiftler halinde yapmak zorunda değiliz.
2- nasıl oluyor da tüm geleneksel toplumlarda evlenmeyip de kendini ibadetine ya da mesleğine adayan insanlar herkesten saygı gördüğü halde, günümüz toplumunda "evde kalmak" acınası bir durum sayılmakta?
3- ve nasıl oluyor da evlilik bir kadın ve bir erkek gerektirdiği halde, "evde kalmak" tabiri sadece kadınlar için kullanılıyor?
4- bir kadın eğer hiç evlenmemişse ve sürekli iş/aşk/şehir değiştirmişse, bir yerde sabit kalmamışsa onun için de "evde kalmış" mı demeli? yoksa "otelde kalmış", "seyahatte kalmış", "gurbette kalmış" gibi yeni tanımlamalara ihtiyaç mı var?
5- "evde/otelde/seyahatte/gurbette" kalan kadınlara itibarları iade edilmeli. onlar, tıpkı premodern zamanın münzevileri gibi pirüpak sayılmalı, saygı görmeli.
6- " yuvayı dişi kuş kurar " lafı yanılsamadır. çünkü her dişi kuş her mevsim yeni bir yuva yapa yapa yaşayıp gider. kurduğu kadar terketmesini de bilerek. ömür boyu aynı yuvada kalan kuş yoktur.
7- göç ve göçebelik, değişim ve değişkenlik bu hayatın elifbasıdır. öyleyse biz kadınlar ne bir yastıkta kocamak zorundayız, ne gökten düşecek elmaları beklemek.
8- illa da evlilik/yuva metaforuyla konuşmak gerekiyorsa, diyebilirim ki "edebiyat benim kocam, kitaplarım da çocuklarım.
9- edebiyatı boşamak söz konusu olamayacağına ve hiçbir koca adayı bir başkasının üstüne "kuma" gelmeyi kabullenmeyeceğine göre demek ki ebediyen evde kalmış kızım.
10- işbu kağıt parçası da benim manifestom.
siyah süt / elif şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder