“Sulhi askerlikten sonra o yaştaki her aklı başında insanın yaptığı gibi bazı iş başvuruları yaptı. uzun toplantı masalarının bir kenarında, terli elleri masanın altında, tek başına oturdu; ayaklarını, üzerinde şık dergilerin durduğu geniş bir sehpanın altına saklamanın sınırlı rahatlığıyla berjer koltuklara ilişti; kocaman, masadan çok bir zırhlı araca benzeyen yönetici masalarının önündeki kolsuz, sırtı düğmeli, alçak deri koltuklara çömeldi; psikiyatr koltuğu bile hepsinden iyiydi. Bütün o görüşme odaları, o mekanlar, Sulhi’nin kafasına kazındı. Kötü bir hatıranın insana vereceği zarardan fazlasını verdi. Şöyle bir şey; Bir gün Sulhi’nin ölmesi gerekirse, o odaları bulup gidip oralarda ölürdü herhalde. Çünkü böyle yerlerde insan son nefesini verirken hiç sızlanmaz, neden ölüyorum sanki diye. Böyle bir yerde yaşanmaz zaten, diye düşünür.”
Barış Bıçakçı
Fotoğraf: Jeroen Oosterhof
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder