İbrahim Tatlıses'in Nahcivan'da bu kadar sevildiğini bilmiyordum. Mahsun Kırmızıgül'ün, Tarkan'ın, Serdar Ortaç'ın, Ebru Gündeş'in.. ama en çok İbrahim Tatlıses'in. İbrahim Abi böbürlenmeni şimdi daha iyi anlıyorum.
Nahcivan'da pub, cafe, disco vb. tip mekan yok. bu kez şaşırmadığınıza bahse girerim. Şu bilim adamı ve daha bir çok astroloji, din, metafizik, doğa üstü güçler gibi konularda eğitim almış ya da en azından bu konulara ilgi duyup, amatör bir ruhla 2012'de bilmem kaçıncı kıyametin olacağı, olabileceği konusunda bizi alttan alta bu fikre hazırlayan insanlar gibi ben de Nahcivan'daki yokluklar silsilesini size ara ara anlatarak buradan pek bi atraksiyon beklememeniz gerktiğine inandırdım sizleri değil mi? Öyle.
Gerçekten de adamların alışveriş yapabilecekleri 3 tane mekan var. ayrı ayrı dükkanlar var tabii de, topluca mağazalaın olduğu mekanlar asıl benim kastettiğim. içinde de birbirinin neredeyse aynı ürünlerin bulunduğu dükkancıklar. aynı tarz paltolar, taşlı nakışlı kot pantolonlar, Dubai'den gelmiş yemek ve çay takımları, Kumtel mini fırınlar, 18 ayar altınlar, ıspanaklar, kişnişler, hayvan işkembeleri, dana kelleleri, ev yapımı peynirler... hep ve hep aynı şeyler.
Sıkıldık haliyle. Ortamlara akmak istiyoruz artık delice. içmek, kafayı bulmak, aklımızın iplerini salıp deli gibi dans etmek. dediler buranın discosu denilen bi "eğlence merkezi" var bildiğimiz. "yalnız pek bi vatandaş göremezsen canın sıkılmasın hatta bir kadını görmek neredeyse imkansız gibi birşey. bolca İranlıya denk gelebiliriz. işte onlar eşli geliyorlar. deli gibi eğlenip, içip ülkelerine diğer gün geri dönüyorlar." uff dedim sadece bu mevzudan dolayı bile giderim ben oraya! :) görmek istiyorum nasıl eğleniyolar, erkek erkeğe nasıl dans ediyolar bunu gözlerimle hafızama ölene dek kaydetip, çoluğuma çocuğuma anlatmak istiyorum günün birinde.
içimde bir heyecan. meraktan. ismi kırmızı led lamba ile yazılmış "eğlence merkezi"ne girmek üzereyiz. lobide bizi İranlı sanıp, giriş ücreti istiyorlar. Türk olduğumuzu anlayınca vazgeçiyorlar. içeri giriyoruz, koca bir mekan burası. koca da bir pisti var dans etmek için. Serdar Ortaç cıs tak cıs tak eğlendiriyo ortamı. biraz karanlık etraf. daha çok kırmızı ışıklar yanıyo köşelerde. ortada tavanda dönen birkaç tane yuvarlak top var, sarı mavi kırmızı ışıklar saçıyo arada üzerimize. laser yanıp sönüyo, gözlerimi mahvediyo meret. "birkaç dakikadan fazlası göze zararlı değil mi?" diye ben düşünürken adamlar bir fiil on dakka yanıp söndürüyo karanlık ortamda laserleri. dans edenleri slow motion görüyorum haliyle. birer kare atlamış gibi oluyo görüntüler. pistin çevresini minik yuvarlak masalar çevrelemiş. biz arkalardaki uzun dikdörtgen masalara geçiyoruz, hem koltukları geniş ve rahat, hem de kalabalığız o yuvarlak masalara sığmayız. bi de amacımız, uzaktan ortamı dikizlemek, eğlenmek işte kendi çapımızda. nedense bu ortamlarda kalkıp deli gibi dans eden kişi ben olamıyorum, insanları izlerken aldığım hazzı hiç birşeye değişmem. hele ki çokça insan var ve sayısız da sarhoş varsa önümde.
siparişleri veriyoruz. ben votka vişne içmek istiyorum. bizimkiler genelde biradan yana kullanıyorlar tercihlerini. ben nerden bileyim gelenlerin % 90'ının bira içtiğini, votkanın pek talep edilmediğini ve burada kalite kalite bir sürü votka olduğunu, bununla beraber fiyatlarının da değişkenlik gösterdiğini. "votkasını iyi koyun" dememiz onların bunu kalitelisini koyun şeklinde anlamasına yol açtı ve bir bardağı neredeyse 50 liraya denk gelen bir vişne votka içtim ben o akşam. yalnız o votka ne votkaymış aman yarabbi! kaliteliymiş size o kadar söyliim anlayın. büyük bardakta geldi, miktarını da abaratmışlar. ben bir bardakta mefta! dicem sigara dumanı mı beni çarptı, yoksa uzun süredir böyle şahane(!) bir mekana ayak basmayalı vücütüüm şoka mı girdi, votka çok mu sıkıydı, anlattıkları gibi etrafta el ele vermiş dans eden erkekleri görünce dumura uğrayıp beynim yerinden mi oynadı, yoksa mekanın, mini fırfırlı etek ve askılı tşört giymiş garson kızına bütün erkeklerin dibinin düşmesine canımın fena halde sıkılmasından mı bilmiyorum ben acayip halde transa geçtim. bizimkiler de uzaktan kızı bişeye benzettiler çekmiş çizmeleri, miniyi; biraz yaklaştığında yüzüne de arada ışık hüzmesi vurunca "ığğ çok kötü be!" diye etraftaki erkeklerin kadına açlığına bakakaldılar sadece. yokluktan insan neler yapmaz ki değil mi?
benim şansımamıydı neydi bilemedim o akşam mekan hınca hınç doldu. normalde 10-15 kişi olurmuş koca yerde. İranlı bir sürü tip geldi. hatta bir çift kucağında bebesiyle ortama girdi, üstteki balkon kısmına geçti oturdu. içkilerini içtiler, milleti seyrettiler falan. yuuhhh!! diye söylenip durdum akşam boyunca. gelen kadınlar kapalı geliyo, mekanda saçını açıyo. kapalı geliyo, biraları votkaları lıkır lıkır götürüyo. yaşlı yaşlı amcalar geldi sonra sanki böyle bi grup halinde. uzun paltoları falan vardı üzerlerinde. hatta çıkıp dans etti kimisi. amcanın kamburu çıkmış artık, kafasında saç telleri tükendi tükenecek, kalktı bi de benim yapamadığım şeyi yaptı, çılgınlar gibi dans etti pistte. diğer amca ile el ele tutuştular. la la la layyy layyy şeklinde bi o yana bi bu yana elleri sallıyolar, kollarıyla havada daire çizdiriyolar falan. baktım başta 3-5 kişi dans ederken şimdi pistte iğne atsan yere düşmeyecek duruma gelmiş eğlence merkezi.
bi ara aralıksız 10 dakika azeri müziği dinledik. hepsi farklı farklıydı ama nedense aynı gibi geldi hepsi bana. hep aynı melodi, hep aynı hareketler. bi sağa bi sola kollar hareket ettiriliyo. başta sen de yerinden buna eşlik ediyosun, kafan güzel tabi, altıncı dakkadan sonra uff tamam ya kollarım ağrıdı, hem deminki şarkı değil mi bu, sıkıldım, diye söylenmeye başlıyosun. o an sanki biri sesimi duydu! başlamasın mı mekanda Mahsun'dan, Tarkan'dan, İbo'dan, Alişan, Demet Akalın'dan şarkılar sırayla. biz oturduğumuz yerde tipik Serdar Ortaç ya da Emrah tribinde kolları açıp kapıyoruz. ben nasıl gülüyorum dans edenlere. yanaklarım ağrıyor artık. pist doldu, bizim arkadaki masalara kadar doluştu dansedenler. bi tane amca çekmiş kafayı ama öyle böyle değil, kendini yerlere atıyo gözümüzün önünde, güya bacaklarını çevirecek hip hopçular gibi. dur sarhoşsun amca etme eyleme, diye yalvarıyorum o kafayla ben içimden. ama bi yandan ağzımı kapatamıyorum gülmekten. ikinci 50 liralık votkam da geliyor ohh değmeyin keyfime. yavaş iç heidi yavaaaşşş.. adam onun bunun üzerine doğru yalpalıyo, tam düşecek biri kucaklıyo kendisini, burada video ya da fotoğraf çekmek yasak olduğundan gizlice video kaydına başlıyorum ben. kaçar mı bu sahne! Allah amcam kopuyo. millet güldükçe o daha bi şevke yerden kalkıyo, nerde kimden gördüyse o figürleri, hepsini bir bir denemeye kalkışıyo. tabii ki sonucu hüsran. bi ara bizim masaya kadar ayakta sürükleniyo. helllooooo!! diyo bize el sallıyo, dönüyo arkasını daha delice dans ediyo.
peşinden yine irandan gelmiş bir grup genç ortamı şenlendiriyo. bizim masadan bi arkadaşa illa içki ısmarlamak istiyo. hayır dans eden arkadaş erkek, içki ısmarlayacağı kişi de erkek. :) araya türkçe bilen birilerini koyuyo, "hepimiz kardeşiz" falan cümleleri kuruyo, yalvarıyo içkisini kabul etsin bizim arkadaş diye ama sonunda pes edip uzaklaşıyo. arada masamıza gelip önünde dans ediyo, gülümsüyo falan sonra mekanda koşarak bi tur atıyo. beline de kızların yaptığı gibi kazağını bağlamış dikkatinizi çekerim. Allahım ya nereye düştüm ben, burası neresi, bu bir şov mu, yoksa şaka mı?
bi ara aşkımdan beni tuvalete götürmesini istiyorum. biliyosunuz erkeklerin bu tip mekanlarda en birincil görevi kadınını tuvalete götürmek, kapı önünde bitmesini beklemek, sonra da elini kadınının omzuna atarak "O benim" mesajıyla masaya kadar geri getirmek. bayanlar tuvaletine girdim. 4 tane falan kabin yanyanaydı. tam anımsayamıyorum. yandan sesleri duydum biri daha işiyo. çıktım ellerimi sabunlarken koca aynada arkamda bir erkek belirdi. "fena sarhoş oldum ben galiba" diye bi dumura uğradım ki anlatmam mümkün değil. "yoksa yanlış tuvalete mi girdim noluyo ya?" diye sayısız düşünce geçiyo beynimden. elimi nasıl yıkadığımı hatırlamıyorum. resmen ışık hızıyla ordan kendimi dışarı attım. yav rengim attı daha ne olsun. gördüm! yüzümün o perişanlığını gördüm! çıktım baktım kadınlar tuvaleti tamam doğru. Aşkım böyle böyle dedim. Aşkım da adamı uyardı sinir krizinde. beni masaya bırakınca gitti yetkiliye söyledi bu durumu. dedik galiba mekanda kadın olmadığından genelde adamcağızlar her iki tuvaleti gönül rahatlığı ile kullanmayı bir borç bilmişler. işin garip tarafı adam beni görünce hiç şaşırmadı. sadece ben enkaz oldum.
bir yarım saat daha oturup, bu kadar eğlence şu fani vücutlarımıza yeter de artar dedik, sessiz sedasız ortamdaki delice dans eden amca ve kardaşları bırakıp evimizin yolunu tuttuk. ve ben bir daha bilmediğim yerlerde kaliteli falan içki içmemeye söz verdim. çünkü asıl eve gelince başlamış benim sarhoşluğum bunu sonra anladım. ee ne demişler, içki bardakta durduğu gibi durmuyor. ve Eğlence Merkezi adının mekana cuk oturduğuna yürekten katılıyorum. Adamlar sadece eğlenmeye gidiyorlar oraya. Mekan da oynatıyo hani. Akustiği de iyi. ;)
2 yorum:
Sen orada yerlilerden bir kadın gördünmü? yok tabiki. qarson kadın haric oraya azeri kadın nadiren girer. girenleride normal zann etme hiç. çoğunlukla fahişeler gider oraya. bizim anlayışımıza göre normal kadın bara falan gitmez.
sizin anlayışınız farklı tabii. ora narmal olsaydı kadın tuvaletinde erkek niye işesin be? evet, genelde iranlılar gelir oraya, içerler sızarlar, karılarından haberleri olmaz.........gerisine karışmayalım. eylence sektorü bizde ilgi görmüyor. Çünki ailevi ortamın sağlanması leazım. Mesala Anadolu restoranta giderim ben, bir çoğu karısını çocuğunu da getirir, yemek yerler. orada ortam var, ayı armuta bakar gibi bakmıyorlar adama. kaliteli votka içmek istiyorsan neden büyük marketlere gidib bir göz atmıyorsun? orada kaliteli votkalar bulunmakda. o votkalar emin ol deterjan tadı veren rakıdan 100000000000000000000 defa iyidir. O dazlak amcayı sence ne hoplatıyordu acaba??? ))))))
ilginç, bir o kadar da güzel bi yazı olmuş
Yorum Gönder