"seninle yola çıkanda kabahat!" diye söylendi annem. yılların isyanı vardı sesinde.
ufaktım, annem niye bu kadar sinirlenmişti babama anlayamıyordum. sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız geçinip gitsinler istiyordum ben onları.
ben küçükken oturduğumuz o koca bahçeli, kırmızı evden bi yere gitmek zordu. epey bi bayır çıkmamız lazımdı pazardan dönerken. fileler vardı ayva, nar taşıdığımız. arabalar vardıysa da biz almamıştık. neden diye de soramazdım, o arabaların varlıklarından haberim dahi yoktu. ben filenin sarısıyla, karpuzun çekirdeğiyle daha yakındım.
pazardan da öteye, memleketlilerden birilerine oturmaya giderdik. kışları yapmazdık bunu, hatırlamıyorum. yaz akşamları, çoğunlukla çekirdek çitleyerek.. o yol boyu bacaklarımın yandığını hissederdim. ısınırdı onlar, sanki bacaklarımda bişeyler çatlardı. kesik mi olurdu, bilmezdim. sessiz, gülümseyerek yürürdüm. evet, cırcırböcekleri de vardı.
bayır yukarı eve dönerken, akşam geç vakitte, annem hep "seninle yola çıkanda kabahat!" diye söylenirdi. annem neden bu güzel akşamı berbat ediyor ki, diye üzülürdüm. başladığı gibi niye bitmezdi gün?
yıllar sonra farkettim, annem hızlı yürüyemiyor, en hızlı yürümesi bile insanı deli etmeye yetebiliyordu. sakin, telaşsız, güçten düşmüş, öylesine, amaçsız, dalgın... yanındakini sinir edecek kadar yavaş. babamın adımlarındaki isyanını, annemin babamla yürüyememenin kırıklığını çok sonra anladım.
artık babamın tam şu anda, burada; annemin ise geçmişte, derinde yaşadığını biliyorum. ve yine biliyorum ki ben burada, uazaktayken annem geçmişe daha sarılacak. zamanla yavaşayacak adımları, ağır ağır.. her adımda beni de alacak yanına. geceleri derinnnn bir uykuya dalacak. sanki hiç uyanamayacakmış gibi. yürürken taşıdıkları o kadar yoracak O'nu.
ne biliyor musun? bence her ailede, geçmişe bakan, şimdiyi yaşayan ve hayata şaşıran birileri yaşıyor. Bizim gibi.. sen hangisisin?
ufaktım, annem niye bu kadar sinirlenmişti babama anlayamıyordum. sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız geçinip gitsinler istiyordum ben onları.
ben küçükken oturduğumuz o koca bahçeli, kırmızı evden bi yere gitmek zordu. epey bi bayır çıkmamız lazımdı pazardan dönerken. fileler vardı ayva, nar taşıdığımız. arabalar vardıysa da biz almamıştık. neden diye de soramazdım, o arabaların varlıklarından haberim dahi yoktu. ben filenin sarısıyla, karpuzun çekirdeğiyle daha yakındım.
pazardan da öteye, memleketlilerden birilerine oturmaya giderdik. kışları yapmazdık bunu, hatırlamıyorum. yaz akşamları, çoğunlukla çekirdek çitleyerek.. o yol boyu bacaklarımın yandığını hissederdim. ısınırdı onlar, sanki bacaklarımda bişeyler çatlardı. kesik mi olurdu, bilmezdim. sessiz, gülümseyerek yürürdüm. evet, cırcırböcekleri de vardı.
bayır yukarı eve dönerken, akşam geç vakitte, annem hep "seninle yola çıkanda kabahat!" diye söylenirdi. annem neden bu güzel akşamı berbat ediyor ki, diye üzülürdüm. başladığı gibi niye bitmezdi gün?
yıllar sonra farkettim, annem hızlı yürüyemiyor, en hızlı yürümesi bile insanı deli etmeye yetebiliyordu. sakin, telaşsız, güçten düşmüş, öylesine, amaçsız, dalgın... yanındakini sinir edecek kadar yavaş. babamın adımlarındaki isyanını, annemin babamla yürüyememenin kırıklığını çok sonra anladım.
artık babamın tam şu anda, burada; annemin ise geçmişte, derinde yaşadığını biliyorum. ve yine biliyorum ki ben burada, uazaktayken annem geçmişe daha sarılacak. zamanla yavaşayacak adımları, ağır ağır.. her adımda beni de alacak yanına. geceleri derinnnn bir uykuya dalacak. sanki hiç uyanamayacakmış gibi. yürürken taşıdıkları o kadar yoracak O'nu.
ne biliyor musun? bence her ailede, geçmişe bakan, şimdiyi yaşayan ve hayata şaşıran birileri yaşıyor. Bizim gibi.. sen hangisisin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder