Küçücükken yakalanırız tuzağa!
Mecburiyetlerimizi seçim; arkadan itilerek düştüğümüz yollarda yürümeyi özgürlük sanmaya küçücükken başlarız.
Çalışıp elde ettiklerimizin tatmin edeceğini; sonra kendi yolumuza gideceğimizi söylerler; yalandır, ihtiyaçlar amip gibi çoğalır; hep elde edemediklerimiz daha fazladır, tatminsizlik kaderdir.
Sevdiklerimiz bizden hep bir şeyler bekler, bu konuda da bayağı açık sözlüdürler. Ama biz sevdiklerimizden ne beklediğimizi tam olarak dile getiremeyiz.
Kafalıyızdır da kafamız hep karışıktır.
Kısa, hatta bazen çok kısa veya bazen çok uzun yaşarız ama hep tükenerek ve ne için tükendiğimizi tam olarak bilemeden harcarız zamanı!
Öyle bir dünyadır ki bu...
Cila boyadan kalındır.
Gizli melankoli açık neşeden daha güçlüdür.
Arzu, dizginlenemez bir yaramaz çocuk gibidir.
Sevgi, sevilenleri mutlu, sevenleri mutsuz eden türdendir.
“Yaşam sevinci”nin kapısında akbabalar bekler.
Uyku, ya sarhoşluğun ya da uyku haplarının tekelindedir.
Çalışmak, şık köleliktir.
Ve bütün bunların en yaldızlı, en gösterişli biçimde elde edilmesine ise “başarı” denir.
Tuzak dediğim budur.
Günümüz insanının hali!
Mecburiyetlerimizi seçim; arkadan itilerek düştüğümüz yollarda yürümeyi özgürlük sanmaya küçücükken başlarız.
Çalışıp elde ettiklerimizin tatmin edeceğini; sonra kendi yolumuza gideceğimizi söylerler; yalandır, ihtiyaçlar amip gibi çoğalır; hep elde edemediklerimiz daha fazladır, tatminsizlik kaderdir.
Sevdiklerimiz bizden hep bir şeyler bekler, bu konuda da bayağı açık sözlüdürler. Ama biz sevdiklerimizden ne beklediğimizi tam olarak dile getiremeyiz.
Kafalıyızdır da kafamız hep karışıktır.
Kısa, hatta bazen çok kısa veya bazen çok uzun yaşarız ama hep tükenerek ve ne için tükendiğimizi tam olarak bilemeden harcarız zamanı!
Öyle bir dünyadır ki bu...
Cila boyadan kalındır.
Gizli melankoli açık neşeden daha güçlüdür.
Arzu, dizginlenemez bir yaramaz çocuk gibidir.
Sevgi, sevilenleri mutlu, sevenleri mutsuz eden türdendir.
“Yaşam sevinci”nin kapısında akbabalar bekler.
Uyku, ya sarhoşluğun ya da uyku haplarının tekelindedir.
Çalışmak, şık köleliktir.
Ve bütün bunların en yaldızlı, en gösterişli biçimde elde edilmesine ise “başarı” denir.
Tuzak dediğim budur.
Günümüz insanının hali!
***
Ruslana’yı bilir misiniz?
Nereden bileceksiniz!
Belki gazete haberlerinde dikkatinizi çekmiştir. Belki Hürriyet’in Pazar ekinde Tolga Tanış’ın onun ölümü üzerine yazdıklarını okumuşsunuzdur.
O çocuk yüzlü, mevzun vücutlu Rus kızlarındandı Ruslana Korşunova.
Ünlü bir fotomodeldi.
15 yaşında ünü yakalamış, kısa sürede kapağı New York’a atmıştı.
Upuzun saçları vardı.
En ünlü dergilerin kapaklarını süsleyen yüzünde ilk dikkati çeken hüzünlü gözleriydi.
Geçen hafta, doğum gününün gecesinde Water Street’teki evinin balkonundan kendini aşağı fırlattı.
Bunu yapmasaydı, 21 yaşında olacaktı.
***
Neden Ruslana’dan söz ettim?
Çünkü o “aferin, bak başardı” denilen yaşam biçimlerini yakalamış insanların güler yüzünün arkasındaki gözyaşının temsilcisiydi.
Malum...
Mutluluk, başarı ve refah denilen zokayı yutmuş olanlar arka planda ne dramlar yaşadıklarını yine medyada anlatıp pazarlamıyorlarsa, hiç umursamıyoruz.
Ruslana bu anaforun içinde kaybolup gitti...
1.73 boyundaki güzel bedeninin kaldırımda paramparça halini Fox kanalı arsızca ve hiç sansürlemeden yayınladığı ana kadar kimse genç modelin gerçekten bir “hayat”ı olabileceğini düşünmemişti sanki! Moda sektöründeki arkadaşları bile!
Şimdi gazeteler art arda bilgileri döküyorlar ortaya.
15 yaşından beri beş kez intihara teşebbüs etmiş...
Bir yıldır modelliği bırakmak istiyormuş...
Bütün parasını hâlâ Kazakistan’da yaşayan annesine ve erkek kardeşine gönderiyor, kendisi New York’ta arkadaşlarından borç alarak yaşıyormuş..
Ha! Bir de... Zamanında bir fotoğraf için ne büyük paralar kazandığını yazan ve okurunun alçak duygularını gıdıklayan dergiler şimdi Ruslana’nın küçücük ve sevimsiz bir stüdyo dairede yaşadığının altını özellikle çiziyorlar.
“Yalan dünya” diye buna denir, değil mi?
Bembeyaz karın altındaki pis çamur...
Kazançlı magazin hikâyelerinin ardındaki irinli gerçeklik...
Artık Ruslana yok! Ama sırada bekleyen Ruslana’lar o kadar çok ki!
***
Yine de bu yazdıklarımı belli bir kişi hakkında trajik bir haber yorum olarak okumazsınız, umarım!
Çünkü bu yaldızlar, bu yalanlar...
Bu çıkmaz yola son sürat dalmalar...
Bu kimselere söyleyemediğimiz sıkıntıların üzerini örten gülücüklerle dolu podyumlar...
Bunlar günümüz şehirli insanının tümünün hikâyesi!
Haşmet Babaoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder